20 Ocak 2015 00:52

Adalı olmak

Adalı olmak

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Burgaz Ada’ya yerleşeli henüz 15 ay oldu. İnsanı yoran, gürültüsü ile bunaltan büyük kentten bu sakin, huzurlu ortama ayak attığımda doğrusu ada yaşamına bu denli çabuk uyum sağlayabileceğimi düşünemiyordum. Sevgili dostum Doğan Hızlan, Ada’ya taşınma fikrime kendine özgü sevimli tavırlarıyla karşı çıkmış “Ne işin var Ada’da, orada kitabevi yok bir kere” diye bam telime basmıştı. Evet, Burgaz’da kitapçı, kırtasiyeci yok ama rahatlıkla kitaba inanılmaz değer veren bir kitle var. Üstelik okuyan, okuduğunu özümseyen, paylaşan genciyle yaşlısıyla pek çok Adalıya tanık oldum. Yazın dünyası ile ilişkilerini sürdüren, musikinin çeşitli dallarında katkı veren sanatçılar, üniversite hocaları, sabahın erken saatlerinde balığa çıkan deniz emekçileri, emekli kaptanları ilginç öyküleriyle bu küçük adanın çok renkli bir tablosunu oluşturuyorlar. Burgaz etnik ayrımcılığın bulunmadığı, bir dostluk ve barış adası. İnsanların birbirleriyle konuşmayı unuttuğu günümüz ortamında, dostlarla bir araya geldiğimizde her konu üzerinde görüş alışverişi yapabiliyoruz. Hoşgörüyle asla  karşımızdakini kırmadan fikirlerimizi ortaya atabiliyoruz. İdeolojiler, kökenler, dine bakışları ile kimseyi yargılamıyoruz. Önem verdiğimiz tek şey insani değerler. İnsana, doğaya ve hayvanlara duyulan ortak sevgi…
Bu açıdan Burgaz özeldir. Ada’nın kediler, köpekler, martılar güvercinler ve kargalar için bir cennet olduğunu söyleyebilirim. Yolunuz Burgaz’a düştüğünde köpekleri, kedileri martıları ve kargaları bir arada yiyecek paylaşırken görürseniz şaşırmayın sakın. Onlar birbirlerine tahammül etmeyi, paylaşmayı, hoş görüyü Ada’mızın unutulmaz ismi Usta Yazar Sait Faik’ten öğrenmişlerdir belki de kim bilir?
Burgaz Ada sık sık çocukluğuma götürüyor beni. O belleğimde kazılı kalan komşulukları, yardımlaşmayı, deniz sevgisi, doğa sevgisini anımsatıyor. Burada da sahile bir yürüyüş yaptığımda, temiz serin havayı içime çektiğimde, dostlarla bir sofrayı içten gelen kahkahalarla paylaştıkça; uzun süreden beri ülke insanının hayatını orta çağ yasakları ile kabusa çeviren, acıları, zulmü, çirkinlikleri bir an kafamdan atıveriyorum bir kenara. Bir sevinçtir kaplıyor içimi. Yaşama sevincidir bu, yaşamın güzelliğini duyumsamaktır. İnsanın yapıcı gücünün, akıl kullanma yeteneğinin ayırdına varmaktır. Kısa süre sonra gerçeklere dönsem bile yaşadığım bu an büyüleyicidir. Bilimi, felsefeyi, sanatı, şiiri, yazını, çağlar boyu insanın yaratıcılığını anımsatır bize. Karanlıklardan sıyrılıp aydınlığa yol alan bir evrende geleceğin ışığı aydınlatır benliğimizi…
Adalara gidip gelen vapurlar, yolcuları için birer arkadaşlık köprüsüdür. Tanışılır, çaylar içilir, sohbet koyulaşır. Kimi zaman da vapur sizi bir başına kendinizle konuşurken yakalar. Bir Ankara dönüşünden Adalara giderken vapur böyle bir anımda yakaladı beni, gençlik günlerimden belleğime düşen bir şiir mırıldanıyordum. Öykü Ustası Sait Faik’in az sayıdaki şiirlerinden biriydi: “O ve Ben”
Sana koşuyorum bir vapur içinde                                                                                   
Ölmemek delirmemek için
Yaşamak bütün âdetlerden uzak
Yaşamak…
Hayır değil, değil sıcak
Dudaklarının hatırası
Değil saçlarının kokusu
Hiçbiri değil.
Dünyada büyük fırtınaların koptuğu böyle günlerde
Ben onsuz edemem
Eli elimin içinde olmalı
Gözlerine bakmalıyım
Sesini işitmeliyim
Beraber yemek yemeliyiz
Ara sıra gülmeliyiz.
Yapamam onsuz edemem
Bana su, bana ekmek, bana zehir
Bana tad, bana uyku
Gibi gelen çirkin kızım
Sensiz edemem!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa