22 Ocak 2015 01:00

Daha güçlü birlikler ihtiyacı

Daha güçlü birlikler ihtiyacı

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Erdoğan yönetimindeki AKP Hükümeti, talepleri ve hakları için mücadeleye yönelen, mücadele eden ya da bunun için örgütlenen/örgütlenme girişiminde bulunan kim varsa, tümünü “dış güçlerle bağlantılı, demokrasi karşıtı darbeci”(!) ilan ederek, muhalefeti etkisiz kılma politikasını sürdürüyor. Halk kitlelerini iktidar yanlıları ve karşıtları olarak; % 50’yi oluşturan “millet” ve “onun düşmanları”(!) olarak ayıran ve “birbirlerine karşı durma”ya iten hükümet-AKP politikasının içerdiği tehdit ise, esas olarak devam ediyor. İktidar olanaklarını ve devlet gücünü, “siyasal İslamcı” sermaye tekeli için ve yandaşı kollama dayanağı olarak kullanan Erdoğan yönetimi, siyasal-iktisadi ve kültürel rantı kaybetmemek için, halkı birbirine kırdırmaktan kaçınmayacağını da, Haziran Direnişi ve Kobanê protestoları karşısındaki “kıyam”cılığı başta olmak üzere, çok sayıdaki örneğiyle kanıtlamıştır. AKP’yi yönetenler, daha işbaşına geldiklerinde, “kelle koltukta” ve “kefenleri hazır” savaşçılar olarak hareket edeceklerini ilan etmişlerdi. Tekelci-oligarşik bir diktatörlüğü sürdürmesine; hak mücadelesini polis kuvvetiyle sindirme kararlılığına ve insan hak ve özgürlüklerine açık düşmanlığına rağmen, “toplumsal sorunların çözümü için uğraş veren demokrat bir güç” olduğunu ileri süren AKP hükümeti, ele geçirdiği devlet aygıtını elinde tutmak için her yol ve aracı kullanmaktan asla kaçınmayacağını göstermiştir. AKP’nin yönetim politikası bu açıdan, Goobelsci “halkla ilişkiler politikası”na benzetilebilir.
Bundandır ki, Erdoğan’ın fiili başkanlık sistemi altında, torba torba yasa değişiklikleriyle toplumu terörize eden, devlet aygıtını halk muhalefetine ve iradesine aman vermez bir polis devleti olarak yeniden şekillendiren yönetim biçimi, mekaniği ve düşüncesi, darbe yönetimleriyle benzeşir bir totalitarizmle kıyaslanıyor. AKP iktidarı yönetimindeki ülkenin çok hızlı bir şekilde, “sivil görünümlü ve seçimlere dayanan faşist bir yönetime doğru yol aldığı” yönünde, farklı siyasal oluşumların ve hayli geniş bir emekçi kesiminin dile getirdiği görüş giderek yaygınlaşıyor ve buna karşı güçlü bir mücadele cephesi örülerek, saldırıların püskürtülmesi düşüncesi, işçi sınıfı ve emekçilerin giderek genişleyen kesimleri içinde, somut bir gereklilik olarak öne çıkıyor. Saldırılar tüm muhalefeti etkisizleştirmeyi ve suskunluğu hakim kılmayı hedeflemesine rağmen, asıl hedefin işçiler, emekçiler ve ilerici aydınlar olduğunu gören-ve bizzat yaşayan; etnik, cinsiyetçi ve inançsal ayrımcılığı da içeren sinsi ve riyakar iktidar politikasının, işçi sınıfı ve emekçilerin birlik halinde mücadeleye atılmalarını önlemeyi esas aldığının farkında olan ileri işçi ve emekçiler, giderek artan siyasal şiddet ve toplumu terörize etme politikasına karşı, etkili bir mücadele birliği örülmesi için daha fazla çaba gösterme; bir araya gelip birlikte hareket etme; giderek halkın geniş kesimlerini harekete geçiren bir ‘cephe’ halinde birleşme ihtiyacını daha sık ve daha yaygın şekilde gündeme getiriyorlar.
Bu ihtiyaca karşılık gelebilecek somut-maddi bir yanıt, ancak pratik işlerliğe sahip ve her birinin kendi farklı proğramatik amaç ve hedefleri olsa dahi, önceliği, sermaye ve onun güncel en saldırgan, en antidemokratik temsilcisine karşı, baskı ve zorla susturulmaya ve boyun eğdirilmeye çalışılan, hak gasplarının hedefindeki tüm kesimlerin taleplerinin asgari bir ortaklaştırılmasını hareket noktası alan bir birliği ile verilebilir. İlerici, demokrat, sosyalist örgüt, parti ve çevrelerde, bu ihtiyaçtan hareketle oluşturulan-oluşturulmaya çalışılan “birlik” ya da ittifakların, içinde bulunduğumuz/içinden geçtiğimiz dönemde daha da önem kazanmış olmasının nedeni buradadır. Ülkenin, bölgenin ve dünyanın giderek daha da büyüyen ve kaotik özellikleriyle çatışma, gerginlik ve savaşlara gebe olan durumu, böylesi bir mücadele birliği ihtiyacını artırmakta, öne çıkarmaktadır.
Peki, Türkiye’nin “solcu”, ilerici, demokrat ve sosyalist güçlerine, örgüt, parti ve çevrelere hakim olan mücadele ve birlik anlayışı, bu ihtiyaca uygun mudur? Bu soruya, “toplam”ı kapsayacak bir yanıt verilemeyeceği açıktır. Tekil-somut örgüt-parti ve kesimlerin durumuna, hareket tarzına ve sermaye ve gericiliğe karşı birleşik halk eylemine ve örgütlenmesine yaklaşımına bakılarak, ancak daha net bir yanıt verilebilir. Bu bakımdan, açıkladıkları mücadele çizgisi ve “birlik” ve ittifak anlayışları üzerinden iki “merkez”in durumu önem kazanmıştır. İlki, HDP-HDK’dır ve açıklanmış ittifak-birlik platformuyla bilinmektedir. İkinci kesim, Haziran Halk Direnişi’nin adını kullanarak-ve İspanya, Yunanistan gibi ülkelerdekine benzer bir ‘aktivite yakalayabileceği’ zannıyla hareket ederek, HDK-HDP dışında kalışına gerekçeler “arayan” ve “bulan” BHH(Birleşik Haziran Hareketi)’dir.
BHH’nin bileşenlerinden ve bölünmüş TKP’nin iki ayrı “merkezi” ve “parti”si adına açıklamalar yapan Kemal Okuyan ile Erkan Baş, “daha geniş bir birliktelik”e mesafeli duruşlarının nedenlerini açıklarken, Kürt sorunu, emperyalizm ve AKP iktidarına karşı mücadeleye farklı yaklaşımlarını da, -bu nedenler dahilinde olmak üzere- ortaya koydular. Bu açıklamalarından hareketle, burada çok özet olarak şunlar söylenebilir: Bölünmüş TKP’nin “iki ayrı merkez”ini temsilen konuşan Okuyan ve Baş’ın Kürt ulus sorununa ve Kürt özgürlük mücadelesine yaklaşımları sorunlu olmakla kalmamakta, Kürt halk güçlerinin, siyasal örgütleri-partileriyle içinde yer aldıkları mücadele birliklerinden kaçmalarına da neden olmaktadır. K. Okuyan’ın Kürt mücadelesine yaklaşımı ise, “ulusalcı” denen Türk şovenlerinin görüşlerini çağrıştırmaktadır. Sözü dolandırarak, sanki “tek ilkesi AKP karşıtlığı olan” bir birlikten ve örgütlenmeden söz ediliyormuş intibaı vermeye çalışan Okuyan, “AKP’nin uluslararası durumunda”ki “belirsizlik”lerden söz ederek, “emperyalist planlara karşı mücadele” adına, iktidar partisiyle zimni bir yakınlaşma mantığı sergiliyor. “Birlikte hareket etme çağrıları”nı yeni bir şeymiş gibi gösterecek denli “unutkan” ya da inkarcı olan Okuyan’ın, bu çağrılara yanıtı da, bir reddiye niteliğindedir. Okuyan’ın, emperyalizme ve gericiliğe karşı mücadelede “amasız-fakatsız bir konumlanış”ı olmayan; yani bu alanda tutarsız, ikircikli güçlere yaklaşımı da tutarsızdır ve emperyalizme karşı mücadele ittifakı anlayışıyla bağdaşmazdır. İşçi sınıfı ve emekçi kitlelerinin acil-demokratik talepleri için mücadele ittifakı sorununa yaklaşımıyla Okuyan-ve benzeri görüşlere sahip olanlar, hareketin ihtiyaçları tarafından belirlenen gerekliliklere karış sorumsuz bir tutum sergilemektedirler.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa