24 Ocak 2015 01:00

Luther, Calvin artık lütfen geliniz

Luther, Calvin artık lütfen geliniz

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Batı dünyası din ve mezhep kavgalarını kapatalı değil yıllar, asırlar geçti. Türkiye’nin Batılaşma hamlesini cumhuriyetle başlatmak ne kadar hatalı ise, laikliğe yönelişini de aynı dönemle başlatmak o denli hatalıdır. Tabii ki, cumhuriyet Osmanlı’nın son dönem çırpınışlarından çok ciddi ve radikal bir kopuştur, ancak, sosyolojik olarak her devrim hareketinde olduğu gibi, cumhuriyetin oluşumunda da tarihsel koşulların önemli harcının olduğu yadsınamaz.
On beşinci yüzyılın sonlarına doğru dünyaya gelmiş ve on altıncı yüzyılın ilk yarısını yaşamış olan Luther, aslında keşiş olmasına rağmen, kiliseye karşı gelmiştir. On altıncı yüzyılın ilk yarısında yaşamış olan Calvin de Batı dinsel anlayışında büyük reform hareketinin mimarlarındandır. Doğal olarak, İslam dünyasında da, başta İbni Rüşd olmak üzere birçok düşünür ve din alimi nakli bilgi ve dogmaya karşı çıkmıştır. Fakat, en son söylenmesi gerekeni baştan söylemek gerekirse; günümüzde gelinen noktada, maalesef, hemen hiçbir yoruma meydan bırakmayacak  şekilde giderek katılaşan bir inanç sisteminin topluma dayatıldığı görülmektedir. Bu tehlikeli gidiş o hale gelme istidadı taşımaktadır ki, bugün siyasi araç olarak istismar edilen kutsal duygular çok yakın gelecekte bugünkü sahiplerini de yutacak şekilde kontrolden çıkabilir. Zira, henüz tam olarak laikleşmemiş bir kutsal yapı, ekonomik aşamasını gerçekleştirememiş bir toplumda baskılama aracı olarak kullanıldığında öngörülmedik ciddi sonuçlara gebe olur. Korkarım, Türkiye giderek bu girdaba doğru sürüklenmektedir. Bunun başlatıcısı olmamakla beraber, önemli derecede kamçılayıcısı ve kışkırtıcısı günümüzde işbaşında bulunan AKP iktidarıdır.
Kutsal duygular iki önemli nedenden dolayı insanlara kimlik sağlarken, insanları çimentolaması özelliği ile de birleşen toplum yapısı oluşumuna katkı yapar. Geçmişi ve geleceği hakkında bilimsel olarak tam açıklamaya kavuşmamış olan insanlık bir muazzam güce sığınmak ihtiyacı duyar. Bu durum, biyolojik ve psikolojik alanla ilgili görülebilir. Diğer yandan maddi dünyada geçim derdi içine düşen insan da kendisine bir destek arar. Birey bu arayışında sistemin veremediği yanıtı manevi yaşamında bulmaya ve oraya sığınmaya çalışır. Bu durum da ekonomi ve sosyoloji ile ilgilidir. Nihayet aynı odakta bütünleşen insanlar birbirleri ile çatışmaya değil, iş birliği ve dayanışmaya girer. Bu durum da millet oluşumu yönü ile siyasete, patron ile emekçi ilişkisinde de sistem alanına girer. Görülüyor ki, din dediğimiz ve insanın kutsal alanını kapsayan olgu ya da güç fevkalade çok işleve sahiptir ve bir o kadar da etkilidir.
Laiklik bu açıdan çok önemlidir. Din olgusunu biyoloji ve psikoloji alanında tutup, iktisat, siyaset ve sistem ilişki alanlarını akıl yolu ile yönetmeye ve çözmeye çalışmak laiklik ilkesinin ana işlevi olmalıdır. Böylesi ayrıştırma çabasını “laikçi” gibi değersizleştirici ifadelerle yaşamdan dışlamaya çalışmak insanın kutsalını, yani din olgusunu, ciddi ve etkili bir sömürü ve baskı aracı olarak devreye sokmak demektir. Siyasetçinin böyle bir işlevi yüklenmesi, siyaseti halkın çıkarına değil, baskıcı sermaye ve emperyalistlerin çıkarına yaptığı anlamına gelir. Siyasetçinin, emperyalistlerin ve sermayenin çıkarı doğrultusunda topluma belirli bir din ya da mezhep anlayışını yukarıdan dayatması ne özgürlükler -din özgürlüğü de dahil olarak- ne de siyasi etik ve devlet yönetim anlayışı ile bağdaşır. Emperyalizmin ve onun siyasal maşalarının bu zulmünün sonlandırılıp, insanların din ve vicdan özgürlüğüne kavuşması için umarım çok uzun beklemek gerekmez!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa