25 Ocak 2015 00:58

Milletin vekili milli iradeye karşı

Milletin vekili milli iradeye karşı

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Kendimi çok akıllı buluyorum; muhalifler anlamıyorlar, ben anlıyorum.

Anlamak isteyen şunu bir anlasa, önümüzdeki en az dört yıl Türkiye’de olup bitecekleri önceden kestirir, kimsenin anlamadığını anlar, çözemediğini çözer:

Dört yılda bir yapılan seçimlere siyasi partiler her açıdan tasarlanmış, ayrıntılı paragraflarla yazıya dökülmüş ‘yapacaklarımız’ vaadiyle katılırlar. Partilerin başkanları, parti başkanlarının destekçileri, ‘yapacaklarımız propagandasını örgütleyicileri’, ‘yapacaklarımız propagandasını’ heyecanla izleyerek oy verecekleri örgütleyenler, oy vermeyi örgütleyenler, örgütleyenleri örgütleyenler vb. el birliğiyle ve coşkuyla çalıştıklarında, yaşamın gündemini belirlemede usta, kitleleri seferber etmede usta, ustalıkta usta olan başkan da yeri göğü inletir, dünyayı dize getirir ve seçimleri önde bitirir. Böylece ve sonuç olarak, her açıdan tasarlanmış, ayrıntılı paragraflarla yazıya dökülmüş ‘yapacaklarımız’ başlığı altında toparlanmış vaatleri halk onaylamış sayılır. Bu onaylama işlemine “milli irade” denir. Seçimden sonraki süreçte söz konusu olan ‘yapacaklarımız vaadini’ yerine getirme faslı değildir; söz konusu olan, milli iradenin uygun bulduğu, uygun bulduğu için de ortaya çıkmış ya da çıkabilecek her tür engeli aşma, yıkma, yok etme yetkisiyle donattığı uygulamalara itaat etmeyi ve itaat ettirmeyi meşrulaştıran bir sürecin başlaması, sürecin sular gibi akması, ışık hızıyla ilerlemesi ve her engeli volkanik coşkuyla öne katıp ekonomi, hukuk, siyaset, ahlak, din, cinsiyet, cinsellik, vatan, akla her ne gelirse onun dışına atıvermesidir. Slogan: “Milli iradeye karşı durma yok olursun”dur. Yok eden milli iradedir; milli iradeyi ‘Sağlam İrade’ (eskilerin deyimiyle ‘milli şef’, gelecekte şimdiki yeni yetmelerin  muhtemel deyimiyle ‘devlet başkanı’) temsil eder. ‘Yapacaklarımız’ vaadinin  halkın sayıca çoğunluk belli bir kesiminin tercihiyle  onaylanıp ‘milli iradeye’ dönüşmesiyle birlikte meşruiyet alanı da ‘yapacaklarımız’ arasında sayılmış vaatlerin uygulamasına tahsis edilmiş olur: ‘Yapacaklarımız’ karşısına dikilen her görüş, kişi, kurum milli iradeye karşı, yani meşruiyet dışı sayılır; meşruiyet dışı her görüş susturulmalı, her kişi hizaya sokulmalı, her kurum yeniden örgütlendirilerek bir başka tür işlev ve işleyişle meşruiyet alanına sokulmalı milli iradenin kuyruğuna iğnelenmelidir. 

‘Milletvekilleri milletin temsilcileridirler’ söylemini doğru değerlendirmek gerekir: Bu söylem, söylentiye dönüşmemesi isteniyorsa, şöyle anlaşılmalıdır: Milletvekilleri halkın çoğunluk tercihiyle oluşan milli iradenin parlamento ayağındaki uygulayıcıları, koruyucuları, güvenceleridirler; bu işlevle donatıldıkları için de diledikleri gibi, sözüm ona vicdanlarına ya da ahlak anlayışlarına veya adalet duygularına uygun oy kullanabilme özgürlükleri yoktur; onlar sadece milli irade doğrultusunda, milli iradeye üstünlük sağlamak amacıyla oy kullanabilirler. En azından iktidar partisi milletvekilleri (O da şimdilik; özleneni muhalefet partilerinin milletvekillerinin de öyle davranabilmelerinin sağlanmasıdır) milli irade doğrultusunda oy kullanmak zorundadırlar. Milli iradeye karşı oy kullanan milletvekili ihanet içindedir. Hiç kimse ‘oy kullanma özgürlüğü’ kisvesi altında milli iradeye ihanet terör suçunu işleyemez. İşlemeye kalkarsa cezası kesilir.

Yolsuzluk yaptıkları ileri sürülen eski bakanların Yüce Divana gönderilmemeleri yönünde oy kullanmayarak milli iradeye ihanet etmiş kırk civarında iktidar milletvekilinin saptanması için başlatılan araştırmayı anlamayanlar, anlamazlıktan gelenler milli iradeyi, milli iradeyi temsil ettiğini düşünen ve böyle olduğu düşünülen Sağlam İrade (eskilerin kullandığı deyimle milli şef, gelecekte şimdiki yeni yetmelerin muhtemelen kullanacakları deyimle Devlet Başkanı)  siyasi sisteminin topuzuyla un tuz olup savrulacaklardır.          

Bana ‘Anayasa’ demeyin, ‘Anayasa’da yazanlara bak’ demeyin, kendinizce çözümsüz sandığınız sorunları ‘hukuk alanında’ tartışmaktan vazgeçin; benim gibi akıllı olun ve iktidarın  söylemini ‘milli irade’ siyasetinin sığlığında değerlendirin. O zaman bu siyaseti belirleyen temel unsurun anayasa, hukuk, adalet, vicdan, dürüstlük, doğruluk ve benzeri meşruiyetleri su götürür hale getirilmiş şeyler olmayıp, fiili ve fiziki ‘GÜÇ’ olduğunu kavrayabilirsiniz. 

Benim aklımın kısa kaldığı, bireysel kudretimin el vermediği husus fiili ve fiziki güce karşı devlet biçimi olarak demokrasinin uygulamada nasıl meşruiyet alanı olarak  kurgulanıp kurulabileceğini öngörebilmektir. Bize düşen, milli irade ideolojisinin on binlerce kişinin kanının akıtılacağı vahşet aşamasına geçmeden önce ve bir daha hortlatılamayacak biçimde 1945 öncesi Almanya’sındaki, 1930’lar Türkiye’sindeki fikir babalarının fikriyat tarihlerine havale edebilmektir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa