27 Ocak 2015

Yaşar Kemal Ağabeyin ölmeyeceği üzerine bir yazı yazmak görevi, kaç gündür aklımda. Okurlarım haklı olarak, “Onu bilmeyecek ne var? Yaşar Kemal hep yaşayacaktır eserleriyle!” diyecektir. Bu yönüyle doğru! Öteki yönüne gelince… Günlerdir hastanede yatan Yaşar Kemal’in bu dünyadan göçmesi biraz zor olacaktır sezgisindeyim. Bu bir dilek, istek değil yalnızca. Onun Azrail’e öyle kolay kolay yenilmeyeceğini biliyorum, ondan öyle diyorum. Yoksa ölmeyen canlı var mı?     
 Bugüne değin ağabeyim, yani doksan üç yıl içinde Azrail’le kim bilir kaç kez tutuştu? Peki bu kez? Bu kez de yırtar, ölümü erteler gibime geliyor. Yaşar Kemal’in yanında kimdir lan bu Azrail?  
 Birincisi, Yaşar Kemal, bütün insanlığın, bütün yaşamın, bütün Anadolu’nun, ezeni ve ezileniyle bütün sınıf ve tabakalardan bizdeki insanların yazarıdır. Onların birbiriyle ve doğayla ilişkilerini görerek, anlayarak yaşamış ve yazmıştır. Herhalde onun için adı “Yaşar”dır. 
 İkincisi, “destancı” olmakla kalmaz, o müthiş bir halk bilimcidir. Halk sanatının kaynaklarına inen, dünyanın ender yazarlarındandır. Gençlik günlerinde, İsmet Paşa iktidardan düşene dek, az buçuk da olsa Adana’nın Kozan Cezaevinde hapis yatmıştır. O yıllarda, “Kemal Sadık Göğçeli” imzasını kullanırdı, şiirler yazardı. Çıkınca, tam altmış beş yıl önceydi, İstanbul’a gelip Cumhuriyet gazetesine girdi, “Yurt haberleri servisi”nde çalıştı. Çukurova bölgesinden yaptığı röportajlarla bütün okurları şaşırttı. “Vay anasına! Çukurova’da neler de varmış, yuf olsun!” dedirtti. Sonracığıma, o inanılmaz gözlem gücünü uyguladığı hikayeleri yazmaya geldi sıra: Bu hikayeler, önce “Sarı Sıcak”, sonra “Bütün Hikâyeler” adı altında yayımlandı. İlk romanı “İnce Memed”, edebiyatımızı ve belki de daha çok, İstanbul’un yazar takımını zelzele gibi sarstı. Ardından, “Teneke” geldi ve “Ortadirek”, “Yer Demir Gök Bakır”, “Ölmez Otu” üçlüsünde topraksız köylüleri anlattı. Bana imzalayarak verdiği “Binboğalar Efsanesi”nde, tarih sahnesinden çözülüş aşamasındaki Türkmenler’i işledi. “Demirciler Çarşısı Cinayeti”nde kan davasını ve öç alma saplantısını okurlarını ürküte korkuta anlattı. (Biz o sıralar Ankara’da Yıldırım Bölge Askeri Hapishanesindeydik, “Bu herif neden böyle iç karartıcı şeyler yazıyor?” diye bozulurduk. Oysa insanoğlunun bu çağda hâlâ sürüp giden bir tarafıymış eziyet etmek!)      
 12 Mart 1971 darbesinin ilk gününde, Davutpaşa Kışlasına götürülenlerden biridir. Davutpaşa Kışlasındaki o geniş, aydınlık odadan o çıktı, ertesi gün ben girdim oraya, unutmuyorum. 12 Eylül 1980’de ise yemedi ona dokunmak; şöyle bir ölçüp biçtiler, darbecilerin petkası sıkmadı. Bir daha da ona ilişmediler. Dünyanın en büyük yazarına hangi köpek yanaşabilirdi ki ısırsın? 
 Şimdiyse durum kritik! Doktorlar öyle diyor. Bakalım Azrail sattırıp gidecek, erteleyecek mi işini? Üç gün olsun, Yaşar Kemal’in soluk alıp vermesi, önemlidir halkımız için… 

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Vergide sahte sefer

Vergide sahte sefer

Maliye Bakanı Şimşek’in servet sahiplerinin vergi ödememesine tepkiler üzerine ilan ettiği “vergi denetimi seferberliği”nden koca bir hiç çıktı. Müfettiş yetersizliği nedeniyle şirketlerin sadece yüzde 2’si denetlendi. Sınırlı denetimde bile kaçırıldığı tespit edilen vergi tüm şirketlerin ödediği kurumlar vergisinin yarısına erişti. Vergi yükü her zaman olduğu gibi bordro mahkumu emekçinin sırtında kaldı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
Suriye’de Aleviler hem katledildiler hem de “Esed artığı”, “mezhepçi fitne”, “provokatör” gibi suçlamalara maruz kaldılar.

Evrensel'i Takip Et