İşlevsiz parlamento, tutarsız başkanlık
Mevcut hal ile hedeflenen arasındaki fark bundan ibarettir. Bu durumun halk açısından doğuracağı sonuçtan ziyade egemenler arası kavga açısından ifade ettiği anlam tartışmaları şekillendirmektedir.
İşlevsiz bir parlamentoyu savunmaya çalışmak ile akla ziyan yetkilerle donatılmış bir başkanlığı iş bitiricilik adına savunmak aynı hastalıklı ruh halinden beslenmektedir.
Mevcut parlamenter sistemin temsil kapasitesini güçlendirecek adımları atmaktan ısrarla kaçınıp şimdi bununla olmuyor demenin gayet anlaşılır bir nedeni var. Gücü tekelde toplamak. Sağlam iradeye yüklenen anlam da bununla örtüşüyor.
Askeri vesayet ya da cemaat örgütlenmelerinden duyulan rahatsızlık halk iradesinin daha etkin kendini hissettirmesi ihtiyacından beslenseydi elbette yönetim modeli olarak başkanlık ya da başka alternatifler de pekala ele alınabilirdi.
Bir yandan tüm yasal düzenleme ve uygulamalar antidemokratik sürecin taşlarını örerken başkanlık sisteminin demokratikleşmeye hizmet edeceğini düşünmek fazla saflık olur.
Özerk kurulları hatta yargıyı bağımsız davranmakla, söz dinlememekle suçlayan bir siyaset anlayışının, başkanlığı hangi amaca hizmet için istediğini tahmin etmek zor olmasa gerek.
Türkiye’nin bir sistem krizi yaşayacağı açıktır. Bu krizi bilerek tırmandırıp sistem değişikliği arayışını güçlendirme eğilimi kendini daha fazla hissettirecektir.
Seçim sürecinde yeni anayasa ihtiyacının bir propaganda argümanı olarak kullanılma ihtimali iki türlü sonuç da doğurabilir. Bir yandan Erdoğan’ın istediğini rahat yapmasını isteyenler olabileceği gibi diğer yanda O’nun talep ve beklentilerinin karşılanamaz olduğu düşüncesi ile artık durdurulması gerektiği yaklaşımıdır.
Çözüm sürecinin nereye kadar ilerleyeceği, nerede duracağı, ne zaman adım atılacağı konusu tümüyle Erdoğan’ın inisiyatifinde tutulmaktadır. Bu inisiyatifin değil Kürt siyaseti ile hükümet ile paylaşılma ihtimali bile sorun doğurma potansiyeli taşımaktadır.
Başkanlık gelecek korkusu ile mevcut durumu normalleştirmek muhalefet partilerinin genel eğilimi gibi gözükse de bu kabul edilebilir bir yaklaşım değildir.
Yönetim modeli ile birlikte ele alınması gereken seçim ve siyasi partiler sistemi dahil genel olarak siyaseti demokratikleştirecek bir radikal proje ortaya konulmadıkça toplumsal beklentiyi karşılamak mümkün olamaz.
Tutarsız bir başkanlık sistemi savunusu ile işlevsiz bir parlamenter sistem arasında sıkışan Türkiye toplumuna daha köklü ve ciddi bir alternatif sunmak önümüzdeki seçimin ana gündemi haline getirilebilir.
Evrensel'i Takip Et