Fidan, Gündoğdu, 400 vekil hayali...
Fotoğraf: Envato
Cumhurbaşkanı “Cumhurbaşkanının tarafsız davranması” üstüne kurulmuş yemini çiğnemiş olmasını, “Ben milletin tarafıyım” demagojisine sığınarak püskürtmek isterken bir yandan da AKP’ye “400 milletvekili çıkaracak bir güç vermesi” için halka çağrı yapmaktadır. Çünkü iktidarını ancak “çok partili görünümlü” bir “tek parti rejimi” altında “güvence altına alabileceğini” bilmektedir.
MİT Müsteşarı Hakan Fidan gibi en ağır toplarını bile bürokrasiden milletvekilliğine kaydırma, bu amacın bir parçası olarak görünmektedir.
Bülent Arınç haklı olarak, süper yetkilerle donatılmış ve dokunulmaz kılınmış MİT Müsteşarı’nı milletvekili yapmayı “israf” olarak görmektedir. Ama Erdoğan’ın hesabının farklı olduğu da saklanamaz bir gerçektir. Çünkü bugün bile açıkça tartışılmaktadır ki, Hakan Fidan Dışişleri Bakanı da yapılacak. Bu açıkça ilan edilmiştir.
Tabii AKP seçimi kazanırsa...
Fidan’ın Dışişleri Bakanı olması demek, Davutoğlu’nun en iddialı olduğu Dışişleri’nin ondan alınıp Erdoğan’a bağlanması demek olacaktır.
Peki bu kadarı Hakan Fidan’ın MİT’in başından alınması için yeterli sebep midir?
Pek öyle değil.
Erdoğan-Fidan ilişkisini basından izleyenler bile biliyor ki Fidan, Erdoğan’ın AKP’nin ve Hükümetin başına getirmek istediği kişidir! Bu yüzden de asıl hedef Fidan’ın Davutoğlu’nun yerine getirilmesidir.
Aksi halde MİT’in Müsteşarının böyle bir dönemde milletvekili olmak üzere görevinden istifası tam bir “müsriflik” olurdu.
Erdoğan, “AKP’nin 400 milletvekili çıkarmasını” isterken de bunu düşünüyor olsa gerek. Öyle ya Fidan başkanlığında yeniden yapılanma da 100 dolayında zayiat olsa bile geriye Hükümeti tepe tepe kullanacakları kadar vekil kalır!
Plan güzel, “400 milletvekili istemek de yasal olarak serbest” tabii de bu nasıl sağlanacak?
Çünkü Hakan Fidan (onun gibi AKP’den aday olacak yüksek bürokrasinin ağır şahsiyetleri) bürokrasinin ağır topudur; ve böyle tercihler AKP’nin artık sadece din istismarcılığı ve popülist politikalarla oy toplamayı aşarak, ”düzenin has partisi” olduğunu gösterir. Ama, Fidan ve onun gibi diğer bürokrasinin ağır toplarının halk indinde kaç kilo çektiği tartışmalıdır!
Bunu elbette AKP’nin “kurtları” da bilir. Bu yüzden de AKP örneğin kamu emekçilerinin en büyük konfederasyonu Memur Sen’in Genel Başkanı Ahmet Gündoğdu’yu da bu dönem aday gösterecekmiş! Herhalde Hak-İş, Memur Sen ve Türk-İş’ten böyle aynı kumaştan “ağır top sendikacıları” da AKP listelerinde göreceğiz.
Biz göreceğiz de halk onlara oy vermeye değer bulacak mı?
Örneğin Memur Sen’e üye 800 bin kamu emekçisi ve onların aileleri, kendilerini yoksulluğa mahkum eden, kamu emekçileri tarihinin en kötü sözleşmesinin baş imzacısı olan Gündoğdu’ya ve onun gibilere neden oy versin?
Dahası son günlerde işçi eylemleri de açıkça gösteriyor ki; AKP’nin oy deposu olan işçi yığınları son aylarda AKP’nin işçi düşmanı politikalarının daha çok farkında olarak harekete geçmiştir.
Grevleri yasaklayan, asgari ücreti açlık sınırının altında tutan, emekliye yüzde 2.57 zammı reva gören,… hep sermayeye desteği asli görev gören AKP’ye işçiler, emekçiler bu sefer de oy verecek midir?
Daha 10 gün önce metal grevinin Hükümet tarafından yasaklanmasına tepkiler sürerken Kayseri’de Boydak Holding işçilerinin bir yandan Cemaatçi patron öte yandan Hükümet yandaşı sendikaya karşı sokağa döküldüğünü gördük. Ve artık bu en muhafazakar işçi kitlesinin kendisine bugüne kadar “yasak”, “haram”, “günah”,… ne denmişse onunla hesaplaşan bir yola doğru yürüdüğünü görüyoruz.
Dün gazetemizde çıkan haberler Boydak işçisinin tutumunun yaygınlaşacağının işaretidir.
Yozgat’ta 350 maden işçisinin, Bilecik’te 1000 dolayında seramik işçisinin ödenmeyen ücretleri için iş bırakarak (greve çıkarak) eyleme geçmesi elbette birlik ve bir sınıf olma gayretlerinin yanı sıra işçinin, patronuyla ve gerekirse arkasındaki devlet gücü ve hükümetle hesaplaşmaya yönelmesi delmektir.
Bunlar, açıkça AKP’nin oy deposu olan muhafazakarlık merkezi bölgelerde işçilerin yeni bir dünya arayışına varacak girişimler olarak ortaya çıkmaktadır.
Gelişmeler, AKP’nin emek cephesinin talepleriyle imtihanının yakınlaştığını göstermektedir!
Tarih Türkiye’de uzunca bir zamandan beri “hızlı akmakta”dır. İşçiler bu hızla akan tarihe ayak uydurmaya gayret eder görünmektedir.
Devlet bürokrasisinin, sendikal bürokrasinin “ağır toplarının” kendi ağırlıklarının altında ezileceği bir dönemin kapısını aralayacak gelişmelerdir bunlar.
- ‘Devlet benim’ demek yetmedi; ‘Türkiye benim, İslam benim’ diyor 28 Ağustos 2018 01:00
- Korkak kim, cesur kim; gerçek nerede? 24 Ağustos 2018 01:00
- 'Çocuk istismarı'na karşı mücadele 09 Nisan 2018 01:00
- İfade özgürlüğünün ne ‘alanı’ ne de ‘sınırı’ kaldı! 15 Şubat 2018 00:55
- Doların yükselişinin faturasını kim ödeyecek? 04 Aralık 2016 05:44
- Mücadeleye daha ileri bir bilinçle devam! 23 Kasım 2016 00:59
- Kılıçdaroğlu barışı mı savunuyor çatışmayı mı? 20 Ağustos 2016 00:58
- ‘Muhatap millet’ demek ‘muhatap yok’ demektir! 27 Ocak 2016 01:00
- Haritadan silerek birlik mümkün mü? 11 Kasım 2015 01:00
- Mücadeleyi yenileme zamanı! 07 Kasım 2015 00:56
- Bir kez daha; Birimizin derdi hepimizindir! 06 Kasım 2015 01:00
- ‘Sistem’ dayatıp ‘fiili başkanlığa’ razı etmek! 05 Kasım 2015 01:00