10 Şubat 2015

İstanbul ne yana düşer usta

DİĞER YAZILARI
İnsan olmak 29 Ocak 2025
Anılara dönmek 22 Ocak 2025
Gemici Islığı 1 Ocak 2025
Dünden bugüne 25 Aralık 2024
Ellerinize ve yalana dair  18 Aralık 2024
Eski dostlar 11 Aralık 2024
YAZI ARŞİVİ

İstanbul’da yaşamak bir zamanlar sevinçti, mutluluktu. Günümüz İstanbulu’nda yaşam sürdürmek ise bir zulüm. Trafik keşmekeşi, gürültü kirliliği, insana değil araçlara ayrılmış kaldırımları, alacakaranlık sokakları ve yeşile hasret, ağacı olmayan taşa kesmiş alanları ile ucu bucağı belirsiz bir metropol. İstanbul’u dünya şehirleri arasında eşsiz kılan doğa güzelliği, tarihi, kültürü günbegün avuçlarımızdan kayıp gidiyor. Dar gelirlilerin, emek insanlarının, yoksulların şehir dışına itildiği, varsılların ayrıcalıklı siteler kurdukları, sonradan görme bir tüketim çılgını kalabalığın şehrin dokusunu kemirdiği arabesk bir şehirdir şimdilerde İstanbul. Yeşil alanlarına, ormanlarına el konulmuş, çarpık bir mimari üslubuyla donatılmış, gökdelenleri, devasa alışveriş merkezleri, yapay gölleriyle süslü uydu kentleriyle yüzü maskelenmiştir. Güvenli kent kimliği de nicedir elinden alınmıştır İstanbul’un. Artık caddelerinde, sokak aralarında, yokuşlarında suç örgütlerinin, çetelerin cirit attığı, otopark mafyasının, değnekçi kabadayılığının, güvenlikçi derebeyliğinin kol gezdiği sahipsiz bir şehre dönüşmüştür. Ne yazık.
Yaklaşık bir buçuk yıl önce gürültü kirliliğinden bizar bir yurttaş olarak adaların en küçüğüne Burgaz’a taşındım. Özellikle kışın adada yaşamak harikadır. Hava temizdir. Gürültü yoktur. Kedi, köpek ve kuşlarla iç içe yaşamanın keyfini çıkarırsınız. Gelin görün ki ada halkı cezalıdır. Seçimlerde iktidar partisine oy vermemiştir. Bu yüzden belediyesine mali açıdan katkı yapılmaz. Vapur seferleri yolcu azlığı bahane edilerek alabildiğine azaltılır. Diyelim ki çalıştığınız işletmede, ofisinizde işiniz uzadı 19.40 vapurunu kaçırdınız. Şansınıza küsün;  gece 23.00’e dek beklemeniz gerekecek.
Şehir Hatlarının ada halkının dileklerine kulağı tıkalıdır. Gece saat 21.00’e sefer konulması yolundaki taleplerini duymaz, görmez ve işitmez. Çünkü bildiğiniz gibi anamal işletmeciliğinde önce kâr, sonra insan gelir. Zaten amme hizmeti tanımı devlet uygulamalarından çıkalı çok oldu.      
Sözün bundan sonrası salt gözlem değil, bizzat yaşadığım üç gecelik yol macerasına ait. 4 Şubat Çarşamba akşamı 17.40’ta Cağaloğlu’dan Kabataş’a gitmek üzere kurumun aracıyla yola çıktık. Vilayetten Gülhane’ye çıkan yol araçlarla tıkalı. Araç içinde 20 dakika bekledikten sonra araçtan indim ve tramvay durağına yürüdüm. Trafik kilitlenmiş durumda. Ortada bir tek trafik memuru yok. Gülhane durağında tramvay geldi bindik. Tramvay gidemiyor. Raylar otobüs, minibüs, özel araç hatta pizzacı motosikletleriyle işgal edilmiş. 20 dakika da tramvayda bekledim. Tramvaylar bir biri peşi sıra bekleyedursun. Sirkeci’ye doğru yürüdüm, Sirkeci meydanı daha büyük bir kaos. Cağaloğlu’ya geri döndüm. Yol açılır umudu ile bekledim bir süre. Bu kez araçla Sultanhamamı yolundan Sirkeci’ye ulaştık kolayca. Ama Sirkeci yine kilitli. Sonuç iki vapuru da kaçırdıktan sonra Kabataş’a 23.00 vapuruna bindim. Ve kendimi evimde hissettim. Bu karmaşa iki gün aynı biçimde sürdü. Tek fark bu kez tramvayların bağrış çağrış yolu açma gayretleriydi. Emekçi tramvay durak görevlileri de trafikçilerin olmadığı ortamda rayları araçlardan arındırmak için uğraş veriyorlardı.

Gerçekten merak ediyorum İstanbul ne zaman böylesine sahipsiz bir kent oldu. Nedeni belirsiz üç gün süren bu trafik kaosunun bir açıklaması olacak mı? Trafik polislerinin araçlara ceza kesme dışında bir işlevi yok mudur?  Devlet ricalini karşılarken her 100 metrede bir gördüğümüz trafik memurları sırf devlet ricaline yol açmakla mı görevlidirler? Ve nihayet ey kentin etkili yetkili büyükleri, söyleyin de bilelim: Sahiden İstanbul artık sahipsiz bir kent midir?

Evrensel'i Takip Et