12 Şubat 2015 01:00

Dolar lobisi iş başında

Dolar lobisi iş başında

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Son haftalarda döviz piyasasında sert hareketler yaşanıyor. Bu hareketlerin bir uluslararası, bir de ulusal boyutu var. ABD ekonomisindeki gelişmelere paralel olarak Fed’in yıl sonuna kadar faiz artırımına gideceği beklentisinin yanı sıra AB ekonomisindeki durgunluk ve buna önlem olarak AMB tarafından devreye sokulan varlık alım programı avro/dolar paritesinin 1.13 seviyelerine kadar gerilemesine yol açtı. SYRIZA’nın seçim zaferi sonrasında diğer borçlu ülkeleri de içine alabilecek bir belirsizlik ortamının doğması paritedeki aşağı yönlü hareketi güçlendirdi. Önümüzdeki günlerde de uluslararası piyasalarda doların avro karşısında güçlü duruşunu sürdürmesi, hatta bir miktar daha değer kazanması beklenebilir. Paritedeki bu sert hareket girdi maliyetleri büyük ölçüde dolara endeksli olan, ama satışları avro ile gerçekleştiren ihracatçı kesim açısından sıkıntıyı derinleştirecektir.
Gelelim işin ulusal boyutuna. Hatırlayacaksınız Gezi olayları döneminde faiz lobisi, dolar lobisi gibi farklı komplo teorileri havalarda uçuşmuştu. O dönemde de Erdoğan’ın eylemcilere ve muhalefete dönük sert konuşmaları ardından dolardaki artış eğiliminin hız kazandığına vurgu yapmıştım. Son haftalarda bu durum daha da belirginleşti. Erdoğan’ın Merkez Bankası’nın faiz politikasına dönük eleştirileri ve Merkez Bankası bağımsızlığı kavramını bir kez daha tartışmaya açması doların TL karşısında sert bir şekilde değer kazanmasına yol açtı. Erdoğan konuştukça dolar fırladı. Ve nihayetinde, 15 Ocak tarihinde 2.28 TL seviyeleri gören dolar kuru bu hafta içerisinde 2.50 seviyesini geçti.
Son açıklanan verilere göre Türkiye’nin dış borcu 396 milyar dolar civarında. Dolayısıyla, son dönemde Erdoğan’ın bu çıkışlarının ekonomiye toplam maliyeti 80 milyar TL’yi buluyor. Dahası, 138 milyar doları bulan kısa vadeli borçların 112 milyar TL’lik bölümü özel sektör borçlarından oluşuyor. Erdoğan’ın konuşmaları geleceğe dönük istikrarsızlık eğilimini beslediği ölçüde borçlu kesimin dolar talebini de güçlendiriyor.
Merkez Bankası ile süre giden faiz tartışmasında Erdoğan’ın geri adım atmaya niyeti olmadığı aşikar. Faiz ve enflasyon arasında kurduğu garip ilişki konusunda da ısrarını sürdürüyor. İşin ilginç tarafı bu konuda hükümete yakın iktisatçılar arasında da hiç kimsenin ağzını bıçak açmıyor. Ekonomiden az çok anlayan bakanların dahi Erdoğan’ın geliştirdiği enflasyon teorisi konusunda yorum yapmaktan kaçındığı göze çarpıyor.
Gerçek şu ki, bu noktadan sonra artık hükümet cephesinde tüm hesaplar seçime endeksli olarak yapılıyor. Ekonomide büyümenin hız kestiği bir dönemde seçime gitmenin taşıdığı risklerin farkında olan iktidar sonuçları her ne olursa olsun bir süre daha krizi ertelemek ve özellikle son dönemde büyümenin motoru haline gelen konut sektöründeki balonu büyütme arayışında. Seçim sonrasında ise, AKP iktidarının devamı durumunda içerideki ekonomik daralmaya paralel olarak muhalif çevreler ve emek kesimi üzerinde baskıların artacağı yeni bir sürece yol alacağız.  Son dönemdeki grev yasakları, iç güvenlik paketi gibi önlemler seçim sürecinde bize pazarlanmaya çalışılacak “Yeni Türkiye”nin ipuçları olarak değerlendirilmeli. 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa