14 Şubat 2015 01:00

Faiz lobisini kim oluşturuyor?

Faiz lobisini kim oluşturuyor?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Siyaseti ne kadar seversek sevelim, ona ne denli hakim olduğumuzu düşünürsek düşünelim, devlet aygıtının her kademesine hakim olmak tek adam olarak hiçbir babayiğidin harcı değildir. Zaten bu denli dallı budaklı bürokrasinin mevcudiyeti de bu gerekçeye dayanır. Her bir daire o alanın mütehassısları tarafından yürütülür. Özal, devlet bürokrasisinden gelmiş olmakla beraber, bu gerçeği çiğneyerek ya da bürokrasi ile kırtasiyeyi karıştırarak, “bürokrasiyi kaldırmayı” hedeflemişti. Türkiye’de AKP’nin yavaş yavaş “Devlet”e yürüyerek, başta yargı olmak üzere bürokrasinin tüm kademelerini paralelciler aleyhine ele geçirmelerinin bu aşamasında şimdi de Merkez Bankası gündeme geldi. Ne var ki, tüm kademeler oldukça sessizce paralel yapıdan temizlenip AKP’lileştirilirken Merkez Bankası, onun da elinde olmadan, belirli bir direnç gösterdi ve işte karşımıza yeni dolar dalgalanması ve ona bağlı olarak da borsa salınımları çıktı.
Türkiye’de faiz uzun yıllardır yüksek seyrediyordu. Hatta bazı ekonomi köşe yazarları ilk bakışta haklı görülebilen bir gerekçe ile faizin düşürülmesi gerektiğini savundular, ama onlar tek adam olmadığı için seslerini duyuramadılar. Son kriz ertesinde faizler Türkiye’de düştü, ama uluslararası düzlemde yine yüksek idi. Son kriz ertesi faizlerin düşmesi iç koşullardan değil, dış koşullardan kaynaklanıyordu. Zira hemen tüm ileri ülkelerde faizler nerede ise sıfıra gerilemiş, hatta bazı uç koşullarda negatife inmişti. Dış yatırımcıların krize rağmen Türkiye’ye rağbet etmeleri Türkiye’de faiz kazancının tüm diğer alternatiflere göre daha yüksek düzeyde olması idi.
Bu süreç şunu gösteriyor ki, Türkiye’de faiz meselesini tartışırken salt iç koşulları dikkate almak yetmiyor. Buna ilaveten, tartışmalarda salt dış ekonomilerdeki durumu dikkate almak da yeterli olmuyor. Çünkü Türkiye’de faiz konusu bir yandan tasarruf yetersizliği ve cari açık sorunu, diğer yanda da iç ekonomide fiyatlar genel düzeyi, yatırımlar ve gelir dağılımı açılarından dikkatle ayarlanması gereken hassas dengeleyici unsurdur.
Cari açık, biri kaynak yetersizliği diğeri ise yoğun enerji girişleri nedeniyle önlenemeyen, bundan dolayı da devamlı olarak dış tasarruflarla finanse edilmesi gereken bir durum gösteriyor. Bu sebeple, dış tasarrufları çekebilmek için Türkiye’de faiz haddinin dünya faiz haddinin üzerinde olması gerekiyor. Cari açık yükseldikçe dış kaynak gereksinimi de yükselmiş olduğundan faiz haddinin yüksek düzeyde tutulması gerekmektedir. Diğer taraftan, faizler yükseldikçe iç piyasada fiyatlar ve yatırımlar etkilenmekte, bunlara bağlı olarak da gelir dağılımı bozulmaktadır. Birinci etki ekonomiyi genişletici, ikinci etki ise daraltıcı sonuç oluşturmaktadır. Kaldı ki, faizin döviz fiyatı yolu ile de ekonomide fiyatlar ve gelir dağılım üzerinde etkili olacağı da açıktır.
Hal böyle olunca, Merkez Bankası işlemleri ve kararları çok ince hesaplarla belirlenip uygulanmak durumundadır. Bir devlet başkanının iki dudağı arasında faiz haddi belirlenemez. Faiz haddinin yüksek olması, doğal olarak, ekonomiler için arzulanır bir durum değildir. Ancak, bir hastanın ilaç alması gibi, faiz haddi zaruret durumlarında da baş vurulması gereken bir araçtır. Kaldı ki, faiz haddi üzerinde Merkez Bankasının kontrolü de ancak belirli sınırlarda geçerlidir. Çünkü, bir yönü ile de faiz bir göstergedir. Faizi gösterge olma sınırlarının dışına çekme gayretleri, hangi kesimden ya da yerden gelirse gelsin, arzulanan sonuç alınamayacağı gibi, faiz ve ekonomi üzerinde olumsuzluğa neden olan dalgalanmalar yaratır. Bundan da ekonomi zarar görür.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa