Düdüklü tencere
Fotoğraf: Envato
İki aylık bir aradan sonra, yazmak zor olsa da yazılması gerekenler çok birikti diyerek, yazmasam olmaz. Hele öfke burnumdayken, hele öfkesi burnunda insanlardan çok ürkerken… Kaynama noktasında bir memlekette yaşıyoruz hep. Yaşadıklarımız, kolay başa çıkılır cinsinden değil. Cuma akşamı Ankara Tabip Odası’nın başlattığı “Düşünce Mutfağı” etkinliği için Ankara’daydım, hasta mahpusları konuştuk hep birlikte. Gitmeden önce biraz eskileri karıştırmıştım, Mustafa Eren’in Bianet’te yayınladığı çalışmasında yer verdiği gazete kupürlerinden biri dikkatimi çekmişti. Milliyet gazetesinin 12 Temmuz 1956 tarihli nüshasında ikinci sayfada yer alan Sağlık Ansiklopedi’sinde S. Recep Doksat isimli bir meslektaşımın “Anarşistlik” başlıklı yazısı, 60'lı yıllardan başlayarak düşünen, sorgulayan, tartışan insanlara vurulacak damgayı da önceden haber veriyordu.
O yıllarda ruh sağlığı alanından çoğunluğun ‘psikopat’ ifadesinin yaygın kullanımı yanı sıra bir türü olarak sınıflandırılan anarşist sözcüğünün tanımı için de genel yaklaşımını sergileyen yazısında: “Psikopat aşağı yukarı sinirli demektir. Akıl ve zeka melekeleri yerindedir. Fakat ruhen geri ve sapık kimselerdir… Anarşistler, psikopatların bir çeşididir.” Aslında nasıl da sapık oldukları böylece vurgulanıyordu. Adli tıp uzmanlık eğitimine başladığım 80'li yılların ortasında otopsilerde kol ve göğüs bölgesindeki eski kesi izleri de hala ‘psikopati kesileri’ olarak adlandırılıyor, dövmeler ise psikopatlığın delili görülüyordu. Bu öğretileri değiştirmek uzun zaman aldı ama tutum ve davranışlarımıza yansıdığından pek de emin değilim.
Kadın katliamları aralıksız sürerken, bizleri topluca kaynama noktasına getiren son vahşet ardından idam cezasına özlemin tutkuyla dile getirilmesi bu yazıyı yeniden aklıma düşürdü. Avukatların savunmayı reddetmesi, gözaltı giriş ve çıkış muayenelerini yapacak meslektaşlarımın nasıl bir tutum alacaklarını düşünmeme yol açtı. Zaten yaşanan infialin idamın yanı sıra bir diğer yansıması da, hangi işkence yöntemlerinin kullanılabileceğine ilişkin yöntemler ve tecavüzcülere geçmişte verilen cezaların ballandırılarak paylaşıldığı sosyal mecralardaki dehşet görüntüleriydi.
Aradan geçen yarım yüzyıllık sürede insan haklarının korunması adına pek çok gelişme yaşanmış olsa da, toplumda hak bilincinin oluşmasının aynı hızla ilerlediğini söylemek zor. Haktan dem vurulduğunda, önemli ölçüde bireyin kendisi ile sınırlı bir hak algısından söz edilebilir. Öfkesini dile getirmek için toplanan kadınların yolu kapatmasını kendisine yönelik bir hak ihlali olarak değerlendiren erkeğin aracından çıkıp kadınların üzerine yürümesinde olduğu gibi… ‘Benzerleri’ için hak talebiyle 800 yıl önce yazılan Magna Carta Libertatum düzeyinde olsa olsa. Oysa insan hakları belgelerinin en önemli özelliği bireysel olarak başa çıkmakta zorlanacağımız koşullarda da tüm insanlık için ayrımsız hakların güvence altına alınmasıdır. Örneğin bu dehşet verici durumda dahi kim olduğundan ve ne yaptığından bağımsız olarak, istisnasız işkence yasağı, intikam güdüsünü dışlayan adil yargılanma hakkı ve dolayısıyla bir avukattan yardım alma olanağının sağlanması olmalıdır.
Kaynama noktasına ulaşıldığında insanlık adına yüzlerce yıl içinde geliştirilen değerlendirme mekanizmaları işlemezse, sıkıştırılmış bir ortamda patlamanın kimlere zarar verebileceği yarım yüzyıl önceki yazıda gizlidir. Tam da o nedenle en zor durumlarda dahi ‘öteki’nin hakkını koşulsuz talep etmek zorundayız. Sonuçları değil, sebepleri tartışmadan çözüm üretebilmek olanaklı değil. Bu topraklarda yaşanan şiddetin, tüm dünyada yükselen şiddet ivmesinin vahşi kapitalizmle ilişkisini kurmadan, ataerkil kısır döngüyü kırmadan yol alamayız. İnsanlık adına kazanımlarımızı da feda ederek, hiç olmaz!
Düdüklü tencerenin ilk kullanılmaya başladığı yıllardaki bir görüntü geldi gözümün önüne. Mutfağımızın tavanında kocaman bir oyuk vardı, patlayan düdüklü tencerenin kapağının açtığı, o oyukta annemin yüzü yansırdı kabuslarımda, korkuyla dolardı içim.
- İnadına tanıklık 05 Aralık 2024 04:41
- Çetelere bütçe 21 Kasım 2024 04:59
- Büyümeden annen sana, ölüm alacak 14 Kasım 2024 04:42
- Bu zamanda hekim olmak 07 Kasım 2024 04:43
- İnsan hakları mücadelesine devam 31 Ekim 2024 04:43
- Çeteler kol geziyor 24 Ekim 2024 04:43
- Kimi, niye aşağılıyoruz? 17 Ekim 2024 04:34
- Şiir yazmanın sorumluluğu 03 Ekim 2024 04:43
- Siyah çöp torbasına atılan insanlığımız 26 Eylül 2024 04:45
- Sistematik işkence 19 Eylül 2024 04:41
- Narin bir çocuk 12 Eylül 2024 04:43
- Savaş hesabı 05 Eylül 2024 05:26