Mücadelede yeni bir adım olmalı
Fotoğraf: Envato
Üniversite öğrencisi Özgecan Aslan’ın hunharca katledilmesi sonrasında tepkiler ülke çapında yayılarak sürüyor.
Kadın çevrelerinin tepkileriyle başlayıp ilerici demokrat çevrelerin, kadınların eşitlik mücadelesine destek veren siyasi çevrelerin katılımıyla süren tepkilerin sendikalar, emek örgütlerinin yanı sıra işyerlerinde ve hizmet kurumlarında işçi ve emekçilerin sembolik protestolarıyla genişlediği gözleniyor.
Cinayetin, önce tecavüz için saldırı, sonra bu saldırının izlerini kaldırmak için saldırgan, babası ve yakın bir arkadaşının katılımıyla Özgecan’ın boğazının kesilerek öldürülmesi, kanıtları ortadan kaldırmak için ellerinin kesilip yakılmasıyla organize ve hunharca işlenmiş olması bu cinayete karşı tepkileri de bir infiale dönüştürmüştür. Bu yüzden malum çevreler bu cinayeti, kadın cinayetlerinin rutin savunması olan “cinnet”, “sapıklık”, “namus cinayeti”, “kıskanç koca ruh hali”… kalıplarına sığdıramamaktadırlar. Nitekim “Bir kadın daha katledildi” diye başlayan açıklamalar, konuşmalar ve protestolarda açıkça görülüyor ki, “sözün bittiği yerde”yiz.
Dün, Sevda Karaca arkadaşımız gazetemizdeki köşesinde “Söylenecek yeni ne var” diye sorarken, bu konuda yıllardır süren kadına şiddet ve cinayetlere karşın, alınabilecek her tür önlem tartışılmış, kadına şiddet ve cinayetleri besleyen sisteme dikkat çekilmiş olmasına rağmen bunların gereğini yapması gereken merkezi ve yerel yönetimlerin ciddi hiçbir şey yapmamasından söz etmektedir. Çünkü artık biliyoruz ki, kadın çevrelerinin, konunun uzmanı bilim çevrelerinin konuya ilişkin önerilerini ve kadınların eşitlik mücadelesine ilişkin taleplerini önemsemeyen Hükümetlerin, parlamentonun, Aileden Sorumlu Bakanlığın, yerel yönetimlerin ve emniyetin cinayete varan kadına şiddetin arkasındaki kültürle ve siyasi odaklarla içli dışlılığı, kadına şiddete ve kadın cinayetlerine kol kanat germektedir. Dahası gösterilen onca tepkiye, alınan onca “tedbire” karşı da kadına karşı şiddet biçimleri yaygınlaşıp cinayetler de artış göstermektedir.
Böyle olunca da yeni bir cinayet karşısında ne söylesek, daha önce söylenmiş olanı aşan bir şey olmuyor.
“Sözün bitiği yere gelinip” de hunharca bir cinayetin yol açtığı infial durumunda kimi kişilerin kadın cinayetleri karşısında “İdam yeniden getirilsin!” demeleri şaşırtıcı değil. Ama devlet ve iktidarı elinde bulunduranların onca uyarılara karşın, gerekli önlemleri almayanların; örneğin Aileden Sorumlu Bakan’ın, AKP’li diğer bazı bakanların ve milletvekillerinin “idam cezasının yeniden getirilmesi” tartışmasını açmaları elbette ne şaşkınlıktandır ne de kadın cinayetlerini önlemek için gösterdikleri samimi gayretten! Tersine onlar dikkatleri, cinayetlerin arkasındaki zihniyetin serpilip geliştiği siyaset ve kültür ortamından kaydırmak için “Her yolu denedik, artık idamı yeniden getirmekten başka çare kalmadı” tartışması açıyorlar.
Her gördüğü sorun için “Taksim’de bir kaç kişiyi sallandıralım bak bir daha yapıyorlar mı” diyen “idamcı”, “kahve politikacısı”nın elbette ki, derin tarihsel ve kültürel kökleri olan ve günümüzde de sermaye politikasının en gerici güçlerle ittifakının zemininde oluşan “kadına şiddet”in önlenmesinde bir çözümü olamaz.
Her yıl yüzlerce kadının kocaları, sevgilileri, kardeşleri, babaları gibi en yakınları tarafından “namus”, “iffet”, “töre”, “erkeklik gururu”,… adına katledildiği bir ülkede yaşıyoruz. Bu cinayetleri önlemede yükümlü olan kurumların temsilcilerinin, kadınlara yönelik cinayetleri sadece lanetlemekle yetindiği, buradan bir adım dışına çıktıklarında ise kadınları suçlayarak, onları “korumak” adına evin yüksek duvarlarının arkasına kapatarak “sorunu çözmeyi” amaçladıklarını, bu doğrultudaki sayısız girişimlerden artık biliyoruz.
Bu yüzden de Özgecan Aslan’ın katline karşı gelişen, önceki kadın cinayetleriyle kıyaslanamaz ölçüde yaygın tepkiler karşısında Başbakan ve bakanların duygu istismarına yöneldiğine, tepkileri bir AKP-Hükümeti şovuna dönüştürmek için girişimler yaptığına tanık oluyoruz.
Evet, Özgecan Aslan’ın vahşi biçimde katledilmesi, belki kadın mücadelesinin içinde yer alanlar ve ilerici, demokrat çevreler için sözün bittiği yere gelindiğini bir kez daha göstermiştir. Ama Özgecan’ın hunharca katledilmesi; bugüne kadar “kadına şiddet” ve “kadın cinayetleri” karşısında yeterince duyarlı olmayan toplumsal kesimlerde de bir sarsıntı yaratmış görünmektedir.
8 Mart’ın da yaklaştığı şu günlerde bu çevreleri tartışmaya çekmek, “Daha önce bunları konuşmuştuk” demeden, kadına şiddete karşı ve kadınların eşitlik mücadelesinin taleplerini bu çevreler içinde yaygınlaştırmak önemli olacaktır.
- ‘Devlet benim’ demek yetmedi; ‘Türkiye benim, İslam benim’ diyor 28 Ağustos 2018 01:00
- Korkak kim, cesur kim; gerçek nerede? 24 Ağustos 2018 01:00
- 'Çocuk istismarı'na karşı mücadele 09 Nisan 2018 01:00
- İfade özgürlüğünün ne ‘alanı’ ne de ‘sınırı’ kaldı! 15 Şubat 2018 00:55
- Doların yükselişinin faturasını kim ödeyecek? 04 Aralık 2016 05:44
- Mücadeleye daha ileri bir bilinçle devam! 23 Kasım 2016 00:59
- Kılıçdaroğlu barışı mı savunuyor çatışmayı mı? 20 Ağustos 2016 00:58
- ‘Muhatap millet’ demek ‘muhatap yok’ demektir! 27 Ocak 2016 01:00
- Haritadan silerek birlik mümkün mü? 11 Kasım 2015 01:00
- Mücadeleyi yenileme zamanı! 07 Kasım 2015 00:56
- Bir kez daha; Birimizin derdi hepimizindir! 06 Kasım 2015 01:00
- ‘Sistem’ dayatıp ‘fiili başkanlığa’ razı etmek! 05 Kasım 2015 01:00