20 Şubat 2015 01:00

Ülkeyi askeri vesayetin gerisine düşürecek o yasa geçmemeli

Ülkeyi askeri  vesayetin gerisine  düşürecek o yasa  geçmemeli

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Ülke hızla geri dönülmesi zor bir kaosun içine sürükleniyor. 

Dibi görünmeyen karanlık bir uçurumda hızla düşer gibiyiz. 

Sosyal ve siyasal yaşam şiddet söylemiyle boks ringine dönüştü. 

İnsanca, konuşarak, iletişim kurarak, haklı talep ve itirazların dile getirilmesinin muktedir tarafından “darbecilik” olarak nitelendirildiği bir tuhaf dönemden geçiyoruz. 

Muhalifin dövülmesi, öldürülmesi, hapse atılması sıradan olaylar haline geldi.

Demokraside askeri vesayet döneminin bile gerisine düştüğümüzü düşünenler var.

Baksanıza, 2015 yılında hâlâ idam cezası geri mi gelsin diye tartışıyoruz. 

İktidar partisi AKP, sokağa çıkan muhalif vatandaşını polise avlatıp hapse atmanın, en olmadı sokakta canını almanın fırsatını kolluyor. 

Suçsuz, demokratik hak taleplerini dile getiren insanları rasyonel olmayan bir hukuk düzeneğiyle derdest edecek faşist bir yasa tasarısını kabul edelim diye önümüze sürüyor. 

Asıl derdinin kimi korumak olduğu ortada. Ama halk aptal ya, nasıl olsa anlamaz diye düşünüyorlar.
Cumhurbaşkanı da sokağa çıkmanın ne derece tehlikeli olacağını her fırsatta muhaliflerin gözüne bakarak dile getiriyor. Belki de asıl dertleri halkı bezdirip sokağa dökmek ve sonra da büyük bir şiddet sarmalıyla hepimizi toplayıp ya hapse atmak ya da öldürmek. Niyet kötü. Sokağa dikkat etmek gerektiği kesin bilgi. 
Yandaş medyanın sallabaşları bu faşist İç Güvenlik Yasası’nın ne kadar demokratik ve uygar bir girişim olduğunu -kendileri bile inanmadan- papağan gibi tekrarlayıp duruyor. Emir demiri kesiyor yandaş medyada. 

Muhalefet partileri Meclis iç tüzüğünden gelen haklarını kullanarak yasanın çıkmasını engellemeye, halkın demokratik haklarını korumaya çalışıyorlar. 

İktidar partisi milletvekilleri mecliste halk adına soru soran, itiraz eden muhalif vekillere en adi, en basit, en paçoz ve demokratik bir ülkenin meclisinde görülemeyecek bir gaddarlıkla saldırıyorlar. Bardak, sandalye, tokmak gibi sert cisimleri de silah olarak kullanarak. Kan dökülüyor Mecliste. Kadın milletvekilleri tartaklanıyor. Küfrün bini bir para. Seviyesizlik diz boyu. Ama asıl mesele başka. Asıl mesele ille de o İç Güvenlik Yasası’nın çıkması. Emir büyük yerden. 

Başımıza saracakları faşist İç Güvenlik Yasası aslında kendilerinden başka kimseyi korumayacak. Bunu bize Bonzai kafasıyla filan iyi bir şey diye yutturmaya çalışıyorlar. Yasanın çıkmasını engellemeye çalışan, yani asıl işlerini yapan,  bizim seçip Meclise yolladığımız vekillere adeta savaş açıyorlar. Duşakabinoğulları dedikleri beylik bu herhalde diye düşünüyorum. 

Yandaş medya ve muktedirden ölümden korkan gibi korkan Doğan medyası bu açık saldırıyı Mecliste kavga diye habere dönüştürüyor. Utanmadan, sıkılmadan. Saldırı iddiası diyen bile var. İnsanın dili tutuluyor bazen. Ben kısaca “dumur” diyorum. 

Medyadaki sefalet sosyal medyadan yükselen tepkilere neden oluyor. 

Kadına yönelik şiddeti Kabataş’ta başörtülü kadına tecavüz yalanına alet olan bir kadın gazeteciyle irdelemeyi uygun gören CNNTürk “yayını kes” kampanyasıyla protesto ediliyor. YALAN YALANA ÇARE DEĞİL. Şiddet şiddete çare değil. Şiddet, korkuya da çare değil. Televizyon tartışma programlarını artık sadece hafızamıza kazımak, kim ne demişti, ne yapmıştı hatırlamak için izliyoruz. Hepsi birer garabet şova dönüşmüş durumda. 

Meclisteki milletvekilinin ürettiği şiddet sarmalı sokaktaki “benim vatandaşımı” da efendisinin katili haline getiriyor. İstisnasız onu tanıyan herkes tarafından sevilen, takdir edilen, insan ve doğa sevgisiyle dolu, iyilik, doğruluk, güzellik, adalet, eşitlik, hakkaniyet peşinde koşan bir insan, Gazeteci Nuh Köklü, yaşadığı mahallede kar topu oynarken “Adam öldürsem de bana bir şey olmaz” diye bağıran bir esnaf tarafından bıçaklanarak öldürülüyor. Öyle, sokak ortasında. Kızlı erkekli kartopu oynayan bir kalabalıktan rahatsız olduğu için. Onlarca görgü tanığının gözü önünde. “Benim esnafım işini bilir” mealinde sözler sarf eden bir muktedirden aldığı güçle, onun her gün onurlu, sorumluluk sahibi, aydınlık insanlara uzattığı zehirli dilinden ve sokakta insan avlamaya hazırlanan polisinden aldığı destekle saldırıyor. Öldürmek için. Bu katilin adı Serkan Azizoğlu. Sadece S.A. değil. Bunu bile yazmaktan korkuyor yandaş medya.      

Semra Çelebi 35 yıldır yaşadığı İstanbul Kadıköy Yeldeğirmeni Mahallesi’nin yıllar içinde nasıl değiştiğini, muhafazakarlaştığını anlatmış bir yazısında (http://www.etha.com.tr/Haber/2015/02/18/guncel/semra-celebi-yazdi-nuhun-vuruldugu-yerde/).  Bir yanda Nuh Köklü gibi demokratik ve asil idealler peşinde koşan, uygar, demokratik, katılımcı bir mahalle inşa eden insanlar, diğer yanda bu asil çabayı izleyerek içten içe kinlenen, akılcı, mantıklı, asil olan her şeye eline fırsat geçince kara leke sürmeye çalışan yeni Türkiyeciler. Şöyle diyor Semra Çelebi: “Mecliste İç Güvenlik Yasa Tasarısı görüşmelerinde vekiller şiddete uğrarken, ‘Diren özgürlük’ diyerek nöbet tuttuktan sonra mahallelerinde kartopu oynayan insanlar bıçaklanıyor bu ülkede. Bu yasa geçerse ülkede hiçbir şey eskisi gibi olmayacak, Yeldeğirmeni’de de.”
Bu kaostan çıkmamız, içine sürüklendiğimiz dipsiz uçurum kabusundan uyanmamız gerekiyor. 
AKP iktidarının giderek akıl ve mantıktan uzaklaşan, toplumu ağır bir şiddet sarmalına hapseden politikalarına karşı dirençli, özgürlükçü, eşitlikçi, seküler, insan haklarına saygılı, demokrat bir muhalefetin desteklenmesi şart görünüyor. 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa