22 Şubat 2015

12 Eylül 1980 öncesine dönmek

12 Eylül 1980 darbesi sonrasının en can acıtıcı, suçlama sorusu “Sen 12 Eylül öncesine mi dönmek istiyorsun”du. İşçi haklarından insan haklarına hak hukuk kalmamış günlerin baskı sorusu. 12 Eylül bir yıkım tarihi olanlar bu soruyu “evet” diye yanıtlamak isterlerdi. (Evet sesi duyulabilir miydi bilemem).
Geçmişi gülümseyerek anma geleneği, geçmişin bir bölümü için geçerli değildir. Bu süreci Mart 1970 sonrasından başlatmak gerekir belki. İdamları engellemek için toplanan bilinen/ünlü kişilerin imzaları, gece yarısı arkadaş evlerinde yapılan toplantılar, pazar yerlerinde ellerde tencerelerle yapılan korsan gösteriler, babaları işçi önderi diye vurulan 7 yaşında çocuklar, halk şenlikleri, grev öncülerinin pazar yerlerinde vurulan çocukları. 12 Eylül tutuklularının yoğun olduğu kışlaların önlerine ziyaretçiler için kurulan sahra çadırları, tüten sobalar. (Sonra o çadırların yerine beton ziyaret bekleme yerleri yapıldı.)
Ahmet Erhan’ın dizesi 12 Eylül öncesi ve sonrası pek çok delikanlının gerçeğiydi:
 “Bugün de ölmedim anne”
12 Eylül dönemi pek çok yazar tarafından anlatıldı. Aralarında  sevdiklerim de oldu, gerçeği çarpıttıkları için sevmediklerim de. Yazdım. Bu kez Ece Temelkuran 12 Eylül’le tanıştığı yaştaki iki çocuğun gözünden anlatıyor 12 Eylül’ün ayak seslerini: Devir.  
Roman iki ayrı ailenin (ve sınıfın) çocuklarının gözünden anlatılıyor. Kurtarılmış bir mahallenin erkek çocuğuyla ve eski militan, orta sınıftan bir ailenin kızı. Ali’yle Ayşe’nin arkadaşlığı, devrimci algısı, siyaset yorumlaması sonunda iki  masalda bitişiyor. Masalın ilki kelebekleri Büyük Millet Meclisine sokmak, ikincisi  Kuğulupark kuğularını kurtarmak. Bu iki eylem gerçekleşirse  diktatörlüğün gelişini önleyebilir. Çünkü genelkurmay başkanı kuğuların kanatlarının ameliyatla köreltilmesini istemiştir. Kelebekler de meclise sokulmamaktadır. Oysa kelebekler meclise sokulsa, problemler bitecektir. Çocuklar parktan kuğuların en küçüğünü kaçırırlar, meclise de dut yaprakları içinde ipek böceği tırtılları bırakırlar.
Böylece kelebekler meclise girer. Küçük kuğu da serüven sonunda Karadenize gelmiş yaban kuğularıyla  birlikte göçeder. Ama onların muradına eremediğini biliyoruz.
Temelkuran kuğuların dilsiz oluşundan, (seslerinin çıkamamasından), Halkın Demokrasi Partisinin (Hadep) simgesinin kelebek oluşuna küçük fırça dokunuşlarıyla gerçeğe masal kurguları yapıyor.
Anlattıklarının birçoğunu o dönemi yaşayanlardan dinlemiş. İşkencedeki hamile militana bir yolunu bulup turşu götüren kadın tutuklu da Temelkuran’ın dinlediği 12 Eylül sonrası öykülerden. Devir, 12 Eylül 1980’i bir daha gündeme getiren, kurtarılmış mahalleleri, Pol-Der’i, Fatsa’yı es geçmeden hatırlatan bir anlatı.  
Tek değişim yazarın dediği gibi sokakların, mekanların hızla değiştirilmesi. Bir başka deyişle hafıza köreltilmesi.Ancak edebiyat toplumsal belleği hep taze tutacaktır.

*Devir, Roman,
Ece Temelkuran, Can Yayınları, 493 s.

Evrensel'i Takip Et