26 Şubat 2015 00:58

İç güvenlik faşizmi

İç güvenlik faşizmi

Fotoğraf: Envato

Paylaş

AKP, geçtiğimiz 12 yıl içinde kendi iktidarını tehdit edecek bütün kurumları etkisiz hale getirip, tamamına yakınını kendi çıkarları doğrultusunda yeniden biçimlendirdi. Başta devlet bürokrasisi olmak üzere, bütün kamu kurumları, okullar, üniversiteler, ordu, medya, yukarıdan aşağıya yargının bütün alanlarını kendi siyasal-ideolojik hedefleri ve dönemsel ihtiyaçları doğrultusunda düzenledi. Tıpkı 2. Dünya Savaşı öncesi Almanyası’nda Nazi Partisi’nin yaptığı gibi, parti-devlet bütünleşmesine yönelik adımlar birer birer hayata geçirildi. 
Fabrikada, okulda, üniversitede, hastanede, sokakta, hatta evlerinde bile insanlar, iktidarın günlük yaşama doğrudan müdahalesi ve düzenlemeleri üzerinden neredeyse nefes alamaz hale geldiler ve 2013 haziranında Gezi direnişi ile ülke çapında ilk büyük toplumsal patlama yaşandı. 
Gezi direnişi sürecinde AKP, mutlak sandığı iktidarının ayaklarının altından kaymakta olduğunu ilk kez net bir şekilde gördü ve o tarihten itibaren faşist rejimlerin toplumsal olayları bastırma yöntemlerini uygulamaya, bu konuda yasal düzenleme hazırlıkları yapmaya başladı. 
Asıl gerekçesi olası toplumsal direnişleri daha başlamadan zor gücüyle bastırmak olan, bu nedenle 6-8 Ekim 2014’te yaşanan Kobanê olayları bahane edilerek gündeme getirilen “İç Güvenlik Yasası”, meclis içinde ve dışındaki muhalefetin, asıl hedef olan emek ve demokrasi güçlerinin bütün eleştiri ve itirazlara rağmen yasalaştırılmaya çalışılıyor. “İç Güvenlik Yasası”nın AKP tarafından bu ısrarla savunulmasının arkasında, her açıdan sarsılmaya ve sorgulanmaya başlanan iktidarı kaybetmeye korkusunun olduğu çok açık.
AKP iktidarının halkın çeşitli kesimlerinin en asgari ekonomik, sosyal, siyasal ve demokratik taleplerini tatmin edecek, emekçilerin giderek ağırlaşan sorunlarından kurtulmalarını sağlayacak çözümler üretemediği, aksine mevcut sorunları daha da derinleştiren bir yönelime girdiği, geniş halk kesimleri tarafından daha net görülmeye başlandı. Bu nedenle şimdiye kadar “rıza” ve “ikna” mekanizmasını kullanarak başarılı bir şekilde güçlendirdikleri iktidarlarını artık devletin asıl yüzü olan “zor gücü”nü kullanarak sürdürmek istiyorlar.  
AKP istediği kadar gerekçe öne sürsün, “İç Güvenlik Yasası”nı sadece kendisini korumak için çıkarıyor. Başta büyüme ve işsizlik rakamları olmak üzere ekonomik göstergelerin belirgin bir şekilde bozulması ve muhtemel bir siyasi kaos ortamında iktidarın “iç güvenlik” bahanesiyle başta toplumun örgütlü güçlerine yönelik olmak üzere, otoriter ve saldırgan politika araçlarına olan ihtiyaç, “faşist diktatörlük” yöntemlerine başvurmayı kaçınılmaz olarak gündeme getiriyor.  
Son yıllarda polis kurşunuyla ölümlerin belirgin bir şekilde artması, polisin gaz bombasını silah olarak kullanarak yol açtığı can kayıpları ortadayken, mevcut yetkileri sınırlandırmak yerine daha da arttırmayı hedefleyen ve adına “iç güvenlik faşizmi” denilmesi gereken düzenlemelerin bedelinin Türkiye için çok ağır olacağını tahmin etmek zor değil. 
Genel seçimlerin yapılmasına üç ay gibi kısa bir süre kalmış olmasına rağmen, giderek artan ekonomik ve toplumsal sorunların kitleleri harekete geçirmesini engellemek isteyen, en temel talepler için bile sokağa çıkılmasından endişe duyan, sadece bununla kalmayıp kendi gölgesinden bile korkan bir iktidardan demokratikleşme adımları atmasını beklemek elbette aşırı saflık olur. 
Türkiye’de son birkaç yıl içinde ülkede yaşanan “olağanüstü” gelişmeler, Gezi direnişi ve 17-25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonları ve sonrasında yaşananlar, önceden şu ya da bu şekilde ikna edilen, kitlesel olarak iktidarın istediği yönde yönlendirilen geniş toplum kesimlerinin eskiden olduğu gibi iktidarın arkasında saf tutmasının sağlanması hiç, hem de hiç kolay görünmüyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa