Suda suretin...
Fotoğraf: Envato
Bugün bir büyük ustayı uğurluyor olacağız bu dünyadan hep birlikte. Göçüp gitmekle, bir son biçmekle canlanır zihnimizde ölüm. Kendisinin de “O iyi insanlar o güzel atlara binip çekip gittiler. Demirin tuncuna, insanın piçine kaldık” diye başlayıp bitirdiği Demirciler Çarşısı Cinayeti romanında söylediği gibi… Dünden beri dillere pelesenk olan bu sözü şimdi o koca çınar için kullanıyor insanlar. Hüzünle, özlemle uğurluyoruz bu toprakların halklarını, sömürüyü, zulmü, insanın insana, insanın doğaya, insanın canlılara ettiğini ağıtlarla, destanlarla bize bir ömür anlatan bu büyük ustayı, Yaşar Kemal’i...
İnce Memed ile başlar ilk tanışıklığım, Remzi Kitabevi’nin Yeni Türk Yazarları serisinden çıkan kitabı okuyalı tam 46 yıl olmuş. Bunca zamandır hayatımda biriktirdiklerimin en değerlilerinden oldu hep Yaşar Kemal, bu hayat bana onunla omuz omuza yürüme onurunu da yaşattı. Gitti mi peki şimdi o iyi insan o güzel atına binip? Böyle mi düşünmeli?
Adli tıp alanında uzmanlık eğitimi alıp, üstüne ilgimi çeken konulardan biri olan ölüm sonrası ortaya çıkan değişiklikleri okumaya, araştırmaya başladıkça böyle düşünmez oldum ben. Doğanın o muhteşem dengesi içinde giden yok elbette. Biz bir bütün olarak olmasak da, izlerimiz doğanın dört bir köşesine dağılmış varlığını sürdürüyor sonsuzlukta. O çok korkulan ölümle doğmadan yüzleşiyoruz zaten. Bizi besleyen parçamız ölmeye başlıyor önce, ömrümüz başlasın diye. Ömrümüz başlarken bir denge tutturuyor yaşamla ölüm arasında. Bir programı var bedenimizin, hücrelerimizin. Yenilenirken bir tutam hücre, ölmesi gerekiyor öbür tutamın. Bazen bozuluyor programımız, bazen gücü yetmiyor, enerjisi kalmıyor, en çok da doğanın dengesini gözetiyor. Artık zamanı geldiği için de, biz bir tutam daha hızlı ölürken doğa yenilere yer açıyor, çoğalıyor yeni tutamlar.
Geçip gitmiyoruz gene de… Dedim ya, izlerimiz her yerde. Yapıtaşlarımız oksijen, hidrojen ve karbon atomlarının doğadaki tüm canlıların da el birliği ile birbirinden ayrılıp, bazen kendi atomlarımızla, bazen başkalarının, örneğin bir kedinin, bir papatyanın, çınardan düşmüş bir yaprağın atomlarıyla karışıp canlılara hava, canlılara su olduğu olağanüstü bir çevrimin parçasıyız. Uygun koşullarda o yapıtaşları bir araya gelip, yeni yapıtaşları da oluşturuyor elbet.
Bir başka büyük ustanın, Nazım Hikmet’in Masal şiirini anımsatır bana bu çevrim. Bir çınar, bir kedi, bir de insan durur ya suyun kıyısında, suda suretleri yansır. İşte tam da öyledir, suda suretlerimiz yansır her birimizin, tüm canlıların.
Bu dünyanın en büyük ödülleridir sanatçılar. Onların sudaki suretleri daha bir belirgindir. Açıkça seçilir. İnsanlığa, ömürlerimize kattıkları üç atomdan da fazlasıdır. Yalnız kendi atomları ile değil, bizim atomlarımıza da eklenmiştir hayatları, biriktirdikleri ya, biz de taşırız onları doğaya, çoğalırlar durmadan. İnsanlığın birikimi olur, yayılırlar dünyaya.
Yok öyle çekip gitmek güzel atına binip de ey iyi insan, ey büyük usta, ey koca çınar, bu toprakların destancısı Yaşar Kemal. Bak suda suretin yansıyor. Göz bebeklerimizde, hem de ömrümüzde…
Duvar dibinde resmin aldılar, ak kâğıt üstünde tanıdık seni*, ama biz ömrümüze kattık…
*İnce Memed kitabının girişinde yer alan; “Duvarın dibinde resmim aldılar./Ak kağıt üstünde tanıyın beni.”
- İnadına tanıklık 05 Aralık 2024 04:41
- Çetelere bütçe 21 Kasım 2024 04:59
- Büyümeden annen sana, ölüm alacak 14 Kasım 2024 04:42
- Bu zamanda hekim olmak 07 Kasım 2024 04:43
- İnsan hakları mücadelesine devam 31 Ekim 2024 04:43
- Çeteler kol geziyor 24 Ekim 2024 04:43
- Kimi, niye aşağılıyoruz? 17 Ekim 2024 04:34
- Şiir yazmanın sorumluluğu 03 Ekim 2024 04:43
- Siyah çöp torbasına atılan insanlığımız 26 Eylül 2024 04:45
- Sistematik işkence 19 Eylül 2024 04:41
- Narin bir çocuk 12 Eylül 2024 04:43
- Savaş hesabı 05 Eylül 2024 05:26