06 Mart 2015 00:52

Duyarlılık yetmiyor

Duyarlılık yetmiyor

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Acı, üzüntü veren olayları milat kabul edip ardından da “Bundan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” diye konuşmayı ne çok seviyoruz. Lakin değişim, dönüşüm, gelişim, ilerleme gerçekleştirmek adına pratikte ne yapmak gerektiğini bil(e)mediğimiz için hep lafta kalıyor, yerimizde sayıp duruyoruz. Sonuçta hiçbir şey değişmiyor, her şey eskisi gibi sürüp gidiyor. İnsanın ve toplumun derinliklerine/genlerine nüfuz etmiş bunca arızalı kodlanmışlıklar ve bu kodlanmışlıklar aracılığıyla ortaya çıkan bunca hastalıklı davranışlar, alışkanlıklar söz konusuyken bazı olumsuzlukların bir olayın ardından bıçakla kesilircesine bir anda düzelmesi mümkün olabilir mi ki?.. 

Mesela bu aralar, son yaşanan olayların da etkisiyle cinsiyetçiliğe ve eril tahakküme karşı çok duyarlıyız!.. Duyarlı olmakla da kalmıyor, bu olumsuzluklara son verme konusunda son derece kararlı görünüyoruz. Ne var ki eril zorbalığa karşı duruşumuzu da yine çoğunlukla cinsiyetçi küfürler ya da söylemlerle dile getiriyoruz. Cinsiyetçiliğin genlerimize kadar işlediğinin ve orada fink attığının farkında bile değiliz. 
Ekonomik güç sahiplerinin ve kimlik anlamında üstün görülenlerin/kabul edilenlerin ihtiyaç ve taleplerine göre düzenlenmiş toplumsal düzenin defolu hale getirdiği yaratıklara dönüştük iyice. Sıkıştırıldığımız cendereden kurtulabilmek için silkinip kendimizi toparlamamız şart.

Etnik, dinsel ve cinsel ayrımcılığın “kutsallık” sosuyla insanlara dayatıldığı, ayrıcalıklı ve üstün görülmenin yanı sıra birilerini ezmenin, birilerine hükmetmenin en büyük hedef ve doyum haline getirildiği bizimkisi gibi bir toplumda, cinsiyetçiliğin ve ırkçılığın üstesinden klişe sözlerle değil, hayata ve insana yönelik yeni bir bakış açısı getirecek nitelikli, yoğun ve uzun soluklu bir mücadeleyle gelinebileceğini anlamak gerekiyor... Ve bunun ardından da elbette; tutarsızlıklara, çelişkilere saplanmadan harekete geçmek...

Her şeyden önce cinsiyetçi küfürleri hayattan çıkarabilmek büyük önem taşıyor.

Bu bağlamda, işine geldiği zaman küfürden medet uman, küfrü koz olarak görüp kışkırtıcılık yapan işine geldiğinde ise küfre engel olmaya çalışanların içine düştükleri hazin tabloya göz atmakta fayda var. Aziz Yıldırım birkaç gün önce hakem Özgür Yankaya hakkında “Bir daha bizim maça gelemez. Gelirse o stattan çıkamaz. Nasıl gelip idare edecek bir daha? Taraftar ne yapacak, birinci dakikadan 90. dakikaya kadar tepki koyacak. Adam maçı idare edemez” şeklinde konuşmuş ve açıkça Özgür Yankaya’yı hedef göstermişti. Yıldırım’ın sözünü ettiği taraftar tepkisinin ne şekilde olacağını tahmin etmek zor değil. Belli ki, taraftarların doksan dakika boyunca hakemi ıslıklayarak protesto edeceklerinden söz etmiyor Yıldırım.
Bu lafı ettikten 3 gün sonra Aziz Yıldırım bu kez Fenerbahçe ile Galatasaray kadın takımları arasında oynanan basketbol maçında edilen küfürleri engellemeye çalışıyor. Eline mikrofonu alıyor ve taraftarlara “kadın haftasında” olduğumuzu hatırlatarak küfürlere son verme çağrısında bulunuyor. Çağrısına uyanlar olduğu gibi, “Bu maçta küfür etmeyeceğiz de hangi maçta edeceğiz” şeklinde karşılık veren yaratıklar da çıkıyor. Tartışmaya girdiği bu kişiler kendisine de küfredince Aziz Yıldırım olayı karakola taşıyor ve davacı oluyor.

Birkaç gün önce bir tehdit unsuru olarak kullandığın küfre şimdi karşı durmak haliyle pek inandırıcı ve ikna edici olmuyor. Bir kere taraftarlara küfürden medet umduğunu, küfrü bir koz olarak gördüğünü hissettirmişsin. Artık bundan sonra küfrün önünü almak mümkün olabilir mi?.. Duruma göre işine yarayacağını düşündüğün küfürlerin bir gün sana yönelebileceğini anlamak da bu kadar zor olmasa gerek.
Küfürsüz spor ortamı hayal edenler bunda gerçekten samimiyseler öncelikle kışkırtıcılık yapmaktan vazgeçmeliler. Kışkırtıcı pozisyonunda durdukları sürece küfürden ve “ikiyüzlü” damgası yemekten kurtulamayacaklarını da bilmeliler...

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa