06 Mart 2015 01:00

Hiç tanımadığınız bir erkek size bavul dolusu belge verirse…

Hiç tanımadığınız bir erkek size bavul dolusu  belge verirse…

Fotoğraf: Envato

Paylaş

1970’li yıllarda deodorant denen şeyle Türkiye yeni yeni tanışıyordu ve 1980’lerde tek kanallı TRT televizyonunda bir reklam filmi çok meşhur olmuştu. “Hiç tanımadığınız bir erkek size çiçek verirse sakın şaşırmayın” diyordu reklam metni. O markanın deodorantını kullanan kadınlar o kadar çekici olacaklardı ki, sokakta yürüyen erkekler dayanamayıp kadınlara çiçek vereceklerdi…

Normalde, ülkemizde erkekler durduk yere kadınlara çiçek verirse başımıza gelecekleri az çok biliyoruz. Bir de zaten “Bayram değil, seyran değil, eniştem beni niye öptü” gibi veciz deyişleri olan bir toplumuz. Birisi bize böyle hiç beklemediğimiz bir güzellik yapıp ediyorsa, arkasından pek hayırlı şeyler çıkmayacağını biliriz. 

Bir süre önce tutuklanan Mehmet Baransu’nun gazeteciliğini de ben bu deodorant reklamındaki kadının durumuna benzetiyorum. Nedenlerini anlatacağım. 

Öncelikle, Baransu neden tutuklandı? Tutuklanması gerekir miydi? 

Baransu gazetecilik pratiği nedeniyle yargılanıyor. Olabilir. Gazeteciler gazetecilik yaparken yasaları ihlal edebiliyorlar. Ama tutuklanması gerekmezdi; tutuksuz da yargılanabilirdi. Aynı, haklarında süren saçma sapan veya ciddi gazetecilik davaları nedeniyle halen tutuksuz yargılanan başka yüzlerce gazeteci gibi. 
Peki, Baransu’nun yaptığı gazetecilik etik ve teknik açıdan savunulabilir mi? Gönül rahatlığıyla “Hepimiz Baransu’yuz” denebilir mi? Kanımca hayır. Çünkü Baransu yaptığı haberlerde pek çok gazetecilik ilkesini çiğnedi, masum insanlara iftira attı, gerçek olmayan şeyleri hakikatmiş gibi habere dönüştürdü, güdümlü gizli kaynaklar kullandı ve futboldan siyasete, medyadan yargıya kadar çok sayıda insana ve kuruma zarar veren asılsız haberlere imza attı. Hiçbir gazeteci bu kadar çok hata yapma özgürlüğüne sahip değildir. Ama o çalıştığı Taraf gazetesinin hükümetle ve hükümetin o zamanki iş ortağı Gülen Cemaatiyle olan yakın ilişkileri nedeniyle hep korundu, kollandı. Nedim Şener, Ahmet Şık, Soner Yalçın, Barış Terkoğlu, yazdıkları veya yazacakları kitaplar nedeniyle hapiste gün doldururken o serbestçe çalışmalarına devam etti. Bu arada, Taraf gazetesinde çalışan Mehmet Baransu, Önder Aytaç, Emrullah Uslu gibi Cemaat piyonlarının iftiraları nedeniyle hapse atılan gazeteciler oldu. Taraf’ın bazı diğer yazarları muhalif oldukları için içeri atıldıkları apaçık olan bu gazetecilere sahip çıkacaklarına, “Yargı sürecini bekleyelim bakalım, bu gazeteciler neden tutuklandı bilmiyoruz” gibi saçmalıklara imza attılar. 

Şimdi eski yayın yönetmenleri Ahmet Altan ve Yasemin Çongar Mehmet Baransu’yu savunuyor.

Baransu’nun yaptığı haberler çok önemliymiş de, o tutuklandıysa Baransu’nun getirdiği belgeleri okuyup yayımlamaya değer gören sorumlular olarak sıkıysa kendilerini de tutuklasınlarmış. Her şey belgeli bulguluymuş… Balyoz darbe planı davasında yeniden yargılanma kararı çıkmış durumda bu arada.

Baransu da savcılıkta verdiği ifadede Taraf gazetesinde yayımlanan sızıntı belgeleri nasıl ele geçirdiğini bir kez daha anlatmış. Bir gün yolda yürürken hiç tanımadığı bir adam yanına yaklaşıp ona bir bavul dolusu belge vermiş. Aynı bizim 1980’lerdeki deodorant reklamındaki gibi… 

Peki, gazeteci eline tutuşturulan her belgeyi, içinde yazılanlar doğru bile olsa sorgulamadan yayımlar mı? Yayımlamalı mı? Gazeteci eline gelen her belgeyi öyle bir dikkatlice okuyup kendince doğruluğuna ikna olduktan sonra istediği gibi yayımlamayacağı gibi, “O tanımadığım adam acaba bu belgeleri bana neden verdi?” diye de düşünmek zorundadır.  O tanımadığım adam bana o sızıntı belgeleri babasının hatırına mı verdi, yoksa başka amaçlar peşinde mi? Acaba ben bu haberi yaparsam birileri beni kişisel, kurumsal çıkarları için kullanmış mı olacak? Bu yaptığım önemli haberle istemeden masum insanlara zarar verecek miyim? Acaba bu masum insanların zarar görmesini engellemek için nasıl önlemler alabilirim? Haberimi kamu yararı içerecek ama hak ihlali yapmayacak şekilde nasıl daha doğru düzgün yazabilirim? Bu soruların hiçbirisini sormadı Baransu ve editörleri. Çünkü asıl dertleri gazetecilik değildi. Asıl dertleri başkaydı. Muhtemelen kendisine o belgeleri veren de öyle tanımadığı bir adam filan değildi. Artık bunları açıkça konuşmanın zamanı geldi. 

Taraf, kendisinden önce bir deneme için yeniden kurulan Nokta dergisi gibi bir projeydi. Bir gün hiç tanımadığımız adam bir dergi kurmak için medya sektörüne para yatırdı. Kadro kurdu. O dergide de hiç tanımadıkları bir adam tarafından bavullarla gelen bazı belgeler yayımlandı. Sonra ortalık karışınca bu hiç tanımadığımız medya patronu aniden Nokta dergisini kapatıp sahayı terk etti. O sırada, Gülen Cemaatinin AKP ile birlikte yürüttüğü güç ve hegemonya mücadelesinde, laikçi ve darbeci askeri ekarte edip, çürümede askerden hiç de geri kalmayan Cemaatçi polis teşkilatını öne çıkarmaya yönelik bir plan proje vardı. Bu projeye göre, yandaş yayınlara sızdırılacak “çok gizli” belgeler zaten çoktan hazırlanmıştı. Nokta kapandıktan sonra Taraf gazetesi Emre Uslu, Önder Aytaç, Mehmet Baransu gibi, Cemaatçilikleri artık üzerlerinden akan yazar çizer kadrosuyla ülkedeki güç savaşında rol aldı. Belgeler, Taraf Gazetesi Muhabiri Baransu’ya sokakta yürürken çok güzel koktuğu için değil, zaten o gazetenin var oluş nedeni o belgeleri yayımlamak olduğu için veriliyordu. 

Taraf gazetecileri yayımladıkları haberlerle ne menem bir güç savaşının içinde yer aldıklarını Cemaatle AKP arasında tepişme başlayınca anladılar. Gazete yöneticileri arkalarına bakmadan tüydü. Geri kalanların bir kısmı hoca efendiye, bir kısmı da reise biat etmeye devam etti. Bazıları yeni proje yayımcılıklara doğru yelken açtı. Proje gazetecilik diye bir ekol yaratıldı aslında bu arada, o da ayrı konudur. Aralarında hakikaten haysiyetli gazeteciliğe inanan az sayıda kalem vardı, bu tezgahı geç de olsa görüp gazeteden uzaklaştılar, onları tenzih ederim. Zamanında Taraf’ın yazı işlerinde olan bitene tanıklık etmiş eski çalışanlarıyla bir konuşun,  bin ah işitin. 

Evet, Taraf yöneticileri ve Baransu gibi piyonlarla el birliği ederek ülkedeki güç mücadelesinde birilerinin ekmeğine yağ sürdüler. Ama şimdi piyonlar değişti. Baransu harcandı, yerine başkaları geldi. Tanımadığı adamlar artık Baransu’ya bavulla belge değil, hapiste yatacak ranza vermeye niyetli. Ana akım medyanın büyük bir bölümü iktidarın eline geçtiğinden, artık Taraf gibi proje yayımlara ihtiyaç kalmadı. Taraf yöneticileri darbelerle hesaplaşma misyonu konusunda başladıkları işi bitiremediler. Sırtlarını dayadıkları Cemaat, onun savcıları ve polisleri saf dışı edildi. Çok demokrat parti diye cilalayıp,haberleriyle baskı rejimine kamudan rıza ürettikleri AKP, halihazırda darbe yapmış generalleri bile doğru düzgün yargılamadı. Potansiyel darbeci olduğunu iddia ettikleri askerleri de hapisten çıkartıp ilerde yine Kürtlerle savaşırsak lazım olurlar diye affetti.  Demokrasi adına işlenen büyük bir gazetecilik suçudur Tarafçıların yaptığı. Şimdi bir de esip üfürüyorlar. 

Tekrar Baransu’nun tutuklanmasına gelirsek… Bu kişi gazetecilik yaparken etik ve yasal ihlal işlemişse, elbette yargılanmalı. Hem vicdanen hem de hukuken. Ama demokratik her ülkede olduğu gibi gazeteciler tutuksuz yargılanmalı. İftira, yalan haber, güdümlü gazetecilik, zümrecilik ve nefret söylemi gazetecilik etiğine aykırı olduğu gibi, hukuken de suçtur. Ama kimse bizden “Baransu’nun arkasındayız” filan dememizi beklemesin. İyi gazetecilik ve kötü gazetecilik var. Kötü gazeteciler hapse atılmasın, ama inşallah medya alanından silinsin. Bir daha gazetecilik yapamasınlar. Onların yerlerine dengeli, sorgulayan, yaptığı her haberin sorumluluğunu alacak kadar dürüst, insanlara ve kurumlara zarar vermekten ölümden korkar gibi korkan, haysiyetli gazeteciler gelsin. Baransulara güdümlü gazetecilik yapacak alan açılsın diye meslekten dışlanmış pek çok gazetecide zaten bu vasıflar var. Eminim yenileri de çıkacaktır. 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa