Üniversiteye açık siyasi müdahale
Fotoğraf: Envato
İstanbul Üniversitesinde boşalan rektörlüğü kapmaya yeltenen siyasi hırs önümüzdeki hafta “baskın seçim” yapacaktır. Tabiatıyla, bu tür kararlar siyasi kademelerin en üst düzeylerinde alınmazlar. Karar orta kademede alınır, ama orta kademede alınan karar, Türkiye’nin içinden geçtiği “mahalle yönetimi faşizmi” tünelinde mutlaka üst kademelerle ilintilidir. Üst kademelere danışılmadan, el-etek öpülmeden hiçbir kademede karar alınamaz.
Rektörlük akademik anlamda ve alanda fazla önemli olmayan, üniversite kurumunun yönetsel özerkliğinin sembolüdür. Bununla beraber, doğal olarak, üniversitenin geleceğe yönelik projeksiyonları ve amaçlarının belirlenmesinde ve fakülteler arasında bu konuda eş güdüm hizmeti görülmesinde rektörlük önemli bir mevkidir. Bunun dışında rektörlük YÖK ve sair üst düzey yöneticilerle ilişkiler içinde ülkesel bilim yaşamı üzerinde de etkili bir makam olarak görülebilir.
Tabii, tüm bu yürüyüşler yukarının üniversite üzerinde despotik baskılamasının olmadığı,
ülkenin gerçek demokratik yönetiminde bilimin gelişmesine hizmet edici siyasi erkin mevcudiyetinde geçerlidir. Ama, günümüzün yukarıdan güdümlü emir-kumanda yönetiminde rektörlük üniversiteyi içerik ve işleviyle siyasetin emrine vermede tek karar organıdır.
Rektör önemlidir, zira tüm dekanları, hiç bir eğilim yoklamasına dahi gerek görmeden aklına estiği gibi atayabilir. Tabii, dekanlar da bölüm başkanlarını atar, böylece bilimsel özerkliğe ve yönetsel özgürlüğe sahip olan üniversite(!) suhuletle yönetilmiş olur. Onun için, yukarıdan dikte yönteminin geçerli olduğu faşist sistemlerde üst kademeyi tutmak çok önemlidir.
Baskın seçime tüm öğretim elemanları harıl harıl hazırlanmaktadır.
Her nedense hiçbir hocanın aklına böyle bir seçimi bir şekilde protesto etmek, meseleyi ileri bir zamana atarak, temasları rahat ortamda yapıp, en makul karara gitmeyi düşünmemektedir. Tabii ne hazindir ki, altı adet hoca alt alta dizilip, her biri YÖK önünde sözlü sınava çekilip, liste, uygun görülenlerle üst kademeye sunulacak üç kişiye indirgendikten sonra, ulu reis de “mahalle istihbaratı” na dayanarak bunlardan uygun olanı atar. Atanan kişi, üniversitenin gönderdiği listede salt kendi oyu ile en alt sırada yer almış olan bir muhterem de olabilir. Bu zat, üniversiteye gelip, hiç yüzü kızarmadan, meslektaşlarına “Rektör olarak ben geldim” diyebilir. Niye demesin ki, bu seçime giren herkes oyunu zaten bu kurala göre oynamış olmaktadır.
Üniversite açılırken bir siyasiyi açılışa davet etmek artık gelenek olmanın ötesinde fiili uygulama oldu. Bugün hangi rektör diyebilir ki, özerk bir üniversitede siyasinin ne işi var! Üniversite siyasiyi değil, siyasinin üniversiteyi dinlemesi gerektiğini hangi hoca ya da rektör söyleyebilir ki!
İşte, sevgili dostlar, bu acı hikaye bizi bize şikayettir. Siz siyasi bir güce sahip olsanız, bir peygamber olmadıkça, size gümüş tepside sunulan bu lezzetleri elinizin tersiyle itebilir misiniz! Siyasinin elini öpmeye çalışan bir dekanı bu makama getirmeye kudretli faşizm niye üniversiteler üzerinde boza pişirmesin ki! Bir üniversiteli hiçbir siyasiye kul olamaz, hele de kurumsal görevi olan bir öğretim üyesi kurumuna bu densizliği yaşatamaz. Ne hazindir ki, tüm yaşananlara üniversite de, siyasal organ da kayıtsız kalabilmiştir.
AKP yönetiminin ülkemizi ve kurumlarımızı ulaştırdığı yüksek demokrasi anlayış ve uygulaması işte böyle bir şeydir, tüm ampul aydınlarına ithaf edilir!
- Akılcılığa yöneliş 16 Kasım 2024 04:51
- TÜYAP konuşmaları 09 Kasım 2024 04:25
- Cumhuriyet halk rejimidir, fakat… 02 Kasım 2024 05:08
- Kaos 26 Ekim 2024 03:57
- Kevork Ağabey, müjde, oğlun Nobel aldı! 19 Ekim 2024 04:46
- Siyasi yalan 12 Ekim 2024 05:00
- İktidarın anayasa histerisine şiddetle karşı çıkılmalıdır! 05 Ekim 2024 04:33
- Boğaziçililer günü 28 Eylül 2024 05:07
- Cinayetin siyasallaştırılarak, perdelenmesi 21 Eylül 2024 04:40
- AKP’nin özü netleşiyor 14 Eylül 2024 04:45
- AKP, politikalarını düzeltebilir mi? 07 Eylül 2024 04:56
- Siyasetin derinliği! 31 Ağustos 2024 03:37