09 Mart 2015 00:52

Kısa ve uzun vadede gülmek...

Kısa ve uzun vadede gülmek...

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Erdoğan en son Antep’te yine altını çizdi. “Fıtrat farkı”na ayrımcılık yapmak için değil kadını korumak için işaret buyurduğunu ileri sürmesinin ötesinde, ülkenin iki temel meselesi olduğunu söyledi. Bir, başkanlık sistemi, bunun için yine 400 vekil istedi. Ve iki “çözüm süreci”.

Ama “sistem” ya da rejim değişikliğinin hayal olduğunu kendisi de görüyor. Nerede 400 vekil nerede gerçek durum! AKP koalisyonsuz hükümet kurabilirse öpülüp başa konulacak; ama siyaset işte, çıta yükseğe konuyor.

“Çözüm süreci”nin de eski haliyle çiğnenecek sakız değeri kalmamıştı ki yeni hamleye gerek görüldü ve “ilk” gerçekleştirildi: Birkaç bakanla AKP Grup Başkan Vekili, İmralı Heyeti’yle bir arada poz verip S. S. Önder’in okuduğu açıklamayı dinledi ve üç-beş kelam ettiler. “Süreç” ateşini harlayıp ne denli barışçı, ne denli demokrat, ne denli eşitlik ve kardeşliksever olduklarını göstereceklerdi. İhtiyaçtı; “süreç” tıkanmış AKP’ye getirisi kalmamış, hele Kobanê’den sonra götürüsü çoğalmış, AKP tabanındaki Kürt HDP’ye doğru boşalmaya başlamıştı.

Ama olmadı; “10 madde açıklaması”yla murat edilen elde edilemedi. Zaten edileceği de yoktu; durum ortadaydı: AKP’yle barış, demokrasi ve kardeşliğin yan yana gelemeyeceğini sağır sultan bile duyup öğrenmişti. Sonuç “İç Güvenlik Paketi”nin yeniden görüşülüp değiştirileceğine dair Başkan vekillerinin verdikleri sözde durulmaması oldu –barış ve demokrasinin tam zaferi sağlandı!
Ne yapılsa olmayınca yeniden Gül’ün yıldızı parlamaya başladı. Davutların Ahmet, “iyiniyetli” olsa bile koltuğu pek dolduramamış; üstelik Tayyip Beyefendiyle “ufak-tefek” anlaşmazlıklar baş göstermişti. Beyefendinin kırım kırım kırıldığı H. Fidan sorunu da cabasıydı.

Yarı Davut’a mesaj yarıdan da çok ve asıl olarak çıkış arayışıyla sinyal geldi. “Gül’ün adaylığı güzel olur”du, “faydalı olur”du. Davut da “gurur duyar”dı, öyle dedi. Onun için fark etmiyordu, aşağısı sakal yukarısı bıyıktı: Erdoğan’la “Başkanlık”a geçilse de yoktu, Gül gelirse de olmayacaktı; kısa dönem başbakanlığın son demleriydi. İlk onun harcanacağı anlaşılıyordu: “Yapamamış”tı. Erdem Başçı gibi “vatana ihanet”le suçlanmasa bile, anketler yalan söylemezdi. Beyefendi görüyordu ki beceremiyordu!

Hamasetten başkasını pek bilmeyen “evladı Osmanî” Davut’un koltuğu dolduramaması başka sorun, ama 10 küsur yıllık inadın tıkadığı Türkiye’de, üstüne kriz belirtilerinin artışı binince, ejderha olsan kâr etmezdi. İsterse Tayyip Beyefendi dönsündü!

Cumhurbaşkanlığı bitmeden bir gün önce “yangından mal kaçırır gibi” toplanan AKP Kongresi’yle koltuk esirgenen Gül, “bulunmaz Hint Kumaşı” çağrışımıyla yeniden “kurtarıcı” olarak gündem oldu. “Üç dönem şartı”na takılan 70’ler zaten çağırıp durmaktaydılar. Şimdi mecburiyetten Beyefendi de “olur”lamıştı. En son Beyoğlu’ndaki bir İmam Hatip Camii’nde Gül’le H. Çelik ve M.A. Şahin birlikte namaza durmuşlardı.

Belliydi; 70’lerde tasfiyelerinin önünü Gül’le kesme peşindeydiler ki, başlangıç olarak fena bir dayanak sayılmazlardı Gül için.

Başta Erdoğan, AKP’nin uçan kuştan medet umduğu, oy artıracak/düşmesinin önünü kesecek her şeye “tamam” dendiği aşikardı. Birlik bütünlük görüntüsü ve eski kadroların kıymetli katkılarıyla yürünmezse nasıl yürünecekti “Yeni Türkiye”nin “yağmurlu yolları”nda?
Gül’ün kısa vadede AKP’yi toparlayıcı ve oy kaybını azaltıcı bir etken olacağı söylenebilir. Ama öte yandan Tayyip Beyefendinin çukurunu kazacak ilk kişi olduğu da tartışma götürmez. Başkanlık sistemine ve kutuplaştırma politikasına karşı tutumuyla Gül, uzun vadede farklı bir AKP etkenidir ki, bu yönüyle uluslararası desteğe de sahip olduğu/olacağı tahmin edilebilir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa