11 Mart 2015 00:56

Öğretmenlikle gardiyanlık arasındaki sınır

Öğretmenlikle gardiyanlık arasındaki sınır

Fotoğraf: Envato

Paylaş

2012 yılının mayıs ayında “çocuklar hapishanesi” başlıklı bir yazı yazmıştım. Yetersiz bir başlıkmış. Hapishane değil, mezarlık olmalıymış. Çocukları ölüme yollamadan önce, onları hapsettiğimiz bir mekanmış meğerse dünya. Özellikle de dünyanın bu bölgesi tabii. Bir de utanmadan “çocuk dünyaya getirmek” diyorlar doğum olayına. Öldürmek üzere kusuyorlar çocukları. Hepsi istenmeyen çocuk sanki…
Sokaklar, evler, yollar, toplu taşıma araçları, çocuk cezaevleri (onlar da niye varsa) ve en sonunda okullar. Nasıl olsa bir kısmı zayi oluyor diye herhalde, 3, 4, o da yetmez 5 çocuk istiyorlar.

Okullar tehlikeliydi, biliyoruz da... Okuma yazma öğretilen kurumda öykü kitabı çaldığı için öğretmenleri tarafından sıkıştırılan, tehdit edilen, korkutulan, sindirilen çocuk hiç duymamıştım. O da oldu. Hem de kız çocuğu... Taşbasamak Köyü ortaokulu... 12 yaşında... Ebru... Suçu: Öykü kitabı çalmak... Cezası: İntihar...

Biri çıkıp söylesin, kadın cinayetlerinden farkı var mı bunun... İki tane öğretmen (Ebru’nun arkadaşının çekilen bir videoda kullandığı bir ifadeden)... Öğretmenlerden biri de kadın... Ebru’nun babasını jandarmaya vermekle tehdit ediyorlar. Bu nasıl bir akıl? Bu nasıl bir insanlık? Görev yerleri değiştirilmiş öğretmenlerin. Başka okullarda başka çocukları intihara sürüklesinler diye mi? Bu da Bakanlığın aklı... Soruşturma da sürüyor. Yapılması gereken kızağa çekmek... Soruşturmanın sonucuna göre de, gerekirse meslekten atmak... Bu kadar basit... Ölüme sebebiyet vermekten dolayı yapılabilecek bir şey varsa, onu da yapmak... Baktım okulun web sayfasına. Okul ile ilgili bilgilere ulaşılamıyor: Okulun kadrosuna, iletişim bilgilerine, okulun müdürüne...

Bu münferit bir olay değil. Münferit deyip önemsememek ya da bunu çevresinde olan biten her şeyden bağımsız görmek yoluna sapmayın. Bu bir kadın cinayeti... Bu bir sınıfsal cinayet... Bu, aynı zamanda bir zaafın istismar edilmesi... Kendi zaaflarıyla baş edememiş öğretmenler tarafından. Bu, zaafları nedeniyle öğretmen olmaya karar vermiş ve kendisinin öğretmen olabilecek yeterliliğe sahip olduğunu sanan zavallı insancıkların durumunun pohpohlanması aynı zamanda... Bu aynı zamanda eğitim fakültelerinin zavallılığı... Öğretmen yetiştirme sürecinin zavallılığı...

Koro filminin sonunda, okulun “gaddar ve yeteneksiz” (koroyu kuran ve çocukların hırsızlık da dahil her türlü haşarılıklarına ilkeli ve yapıcı bir anlayışla bakan öğretmenin deyişiyle) okul müdürünün bir lafı var. Dil sürçmesi... Tabii ki anlamı var bu dil sürçmesinin... Diyor ki: “Cezaevi müdürünü oynamak hoşuma mı gidiyor? Ama biri bunu yapmalı.” Bu iki öğretmen de, müdür değiller ama gardiyanı oynamayı pek sevmişler. Korkutup, sindirip, sıkıştırıp ölüme sürüklemek... Düşünmek lazım... Gardiyanlıkla öğretmenlik arasındaki sınır nasıl bir sınırdır? Karanlık bir sınır olduğu kesin... Bütün toplumsal rollerimiz arasında var o karanlık sınırlar. Hastalık kaynağı bir bataklık gibi... O bataklığı nasıl aşacağız? O bataklığı aşınca belki barış da gelir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa