Melih Cevdet Anday yüz yaşında
Melih Cevdet Anday 13 Mart 1915’te doğmuştu. Cuma günü yüz yaşında olacaktı yaşasaydı. Onun bir trenli fotoğrafı vardır, akrabalarımdan biri sanırdım o yüzden çocukken. Hem tren yüzünden, hem sarışınlığından. Ailede benden başkası hep sarışındı, bildiğim bütün akrabalarımsa demir yolcu, dedem bile..
Melih Cevdet Anday, nedense hep aklın şairi sayılmıştır. Onu lirik bir şair sayan pek çıkmaz, belki bu yüzden olgun yaşına kadar şiir ödülü de verilmemiştir ona: 1970 TRT Roman Armağanı (Gizli Emir ile), 1973 TDK Çeviri Ödülü (Buz Sarayı ile). Teknenin Ölümü ile Yeditepe Şiir Armağanı’nı 1976’da, Sözcükler ile Sedat Simavi Vakfı Edebiyat Ödülü’nü 1978’de aldı. Aklın şairi olması ona sık sık okuduğumuz bir şiiri yazdırmıştı: “Bir çift güvercin havalansa, yanık yanık koksa karanfil...”
Sevda “tel örgünün deliğinde buluşan parmaklar”dır. Akılla da gönülle de.
Düşünceleri yüzünden pek çok işten çıkarıldı. Yanyana adlı kitabı 142. maddeden toplandı; adını kitaba veren şiir şöyle :
“Bu gürül gürül otların yanıbaşında/ Ağacın gölgesine değdi değecek /Tam şeftalinin kokusu başlarken/ Öpüşmeye kıl kadar bitişik/ Akarsuyun burnunun dibinde //Bu zulüm, bu haksızlık, bu işkence.”
Melih Cevdet Anday yalnız şiirler yazmadı. Bence oyunları şiirleri kadar önemlidir. İçerdekiler, bir tutukluya yoksun kaldığı cinsellikle baskı yapılmasını anlatır. Mikado’nun Çöpleri bir kadınla erkeğin arasındaki çelişki ve uyuşmaları bir oyun yoluyla anlatır. Romanlarını para kazanmak için Murat Tek takma adıyla yazdıkları ve kendi imzasını attıkları diye ikiye ayırmak gerekir. O dönemde gazetelere tefrika roman vermek iyi para kazandırıyordu. Önemli olan bugünün dizileri gibi konunun okurun ilgisini çekmesiydi. O zaman kıs kıs gülerek bulduğu belli olan takma adlarını yazmak gerekli:
Yaşar Tellidede, Niyaz Niyazoğlu, A. Mecdi Velet, M. C. A., H. Mecdi Velet, Yaşar Tellidere, Gani Girgin, Zater, Yaşar Tellioğlu.
Melih Cevdet Anday’ın şiirinin bir kamerası olduğunu ve şiirinde bu kameraya dikkat etmek gereğinin altını çizmeliyim. Gelinlik Kızın Ölümü’nde bir genç kızın cenazesine katılırsınız: “Salâ verilirken kalktık kahveden, /Cumaydı, yılın en beklemiş günü, /Yemeni gibi üstünde tabutun,/ Gölge veren ağaçsız bir gökyüzü./ Kızın babası yanımızda, boyu uzun, /Zayıf, ağzında mırıltılar. /On köylü, iki subay, bir tezkereci er,/ Sıralandık ahşap mescidin avlusunda, /Namaz kılmadı adam, ağlamıyordu da,”
Yukarıda’da göçükte kalmış işçinin ocaktaki durumunu bir kameradan izler gibi okursunuz, bu şiir madenci delikanlılarını hâlâ göçüklere veren bir ülkenin denizinden seslenir :
“Uzak bir göğün altındaydı deniz,/Suskunluğun adak testisi,/Kocaman deniz suların altında. /Dipte maviliklerin oynaştığı,/Küçük bir balığın kanadı gibi yalnız,/Umutsuzluğun bir anlamı kalmadığı,/Kumlara gömülmüş ya da kayaya takılmış/Çapanın, gemisini bekleyen çapanın/ Altında, toprak başlar ya, sonra da/Maden, az önce çökmüş madenin altında,/Lamba söndükten sonra yıkılmış tavanın/Ve duvarı tutan kalasın altında/Tek başınaydı işçi, karanlık/Yok etmiş gözlerini ama/Kendindeydi daha ufak bir güneş,/Dünyanın en ufak güneşi,/Çocukluk gibi, düşüncesiz kuşlar gibi,/Duydu demir aldığını geminin/Gürültülerle//Ve yukarda, /Uzak bir göğün altındaydı deniz,/Bulutlar, martılar ve deniz.”
Bir şairi anmanın en güzel yanı onun şiirlerini okumaktır. Biz de onun Felsefe adlı şiirini hatırlayalım da gülümsiyelim:
köle sahipleri ekmek kaygısı çekmedikleri için felsefe yapıyorlardı, çünkü ekmeklerini köleler veriyordu onlara
köleler ekmek kaygısı çekmedikleri için felsefe yapmıyorlardı, çünkü ekmeklerini köle sahipleri veriyordu onlara. ve yıkıldı gitti likya.
köleler felsefe kaygısı çekmedikleri için ekmek yapıyorlardı, çünkü felsefelerini köle sahipleri veriyordu onlara
felsefe sahipleri köle kaygısı çekmedikleri için ekmek yapmıyorlardı, çünkü kölelerini felsefe veriyordu onlara. ve yıkıldı gitti likya.
felsefenin ekmeği yoktu, ekmeğin felsefesi.
ve sahipsiz felsefenin ekmeğini, sahipsiz ekmeğin felsefesi yedi.
ekmeğin sahipsiz felsefesini felsefenin sahipsiz ekmeği.
ve yıkıldı gitti likya.
hâlâ yeşil bir defne ormanı altında...
Evrensel'i Takip Et