17 Mart 2015 01:09

ABD'de kılıçlar çekildi

ABD'de kılıçlar çekildi

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Cumhuriyetçilerin çoğunluğu elde tuttukları Kongrenin Başkan Obama’nın dış politikasına yönelik saldırgan muhalefeti daha önce eşine rastlanmamış bir hadde dayanmış durumda. Son seçimlerde Kongrenin her iki kamarasında da çoğunluğu elde eden Cumhuriyetçiler 2016’daki Başkanlık seçimlerine doğru giderken özellikle güvenlik ve dış politika konusunda Demokratlar’a abanacaklarının işaretini veriyorlar. İlk bakışta Demokratların bu seçimlere rahat girdiği söylenebilir. Birincisi, Demokratların Hilary Clinton gibi aktif bir First Lady olarak Beyaz Saray’da, Senatoda ve Dışişleri Bakanlığında önemli görevlerde bulunmuş güçlü bir adayı var. Bu aday Clinton ailesinin etrafında bir araya gelmiş siyaset erbabı sayesinde hem ciddi mali kaynaklara, hem seçimlerde ve idarede uzmanlaşmış bir kadroya, hem ulusal ve uluslararası müttefiklere, hem de ulusal popülariteye sahip. Cumhuriyetçiler’in Clinton karşısındaki benzer bir “özgül ağırlığa” sahip adayı ancak Eski Başkan Bush’un oğlu ve Eski Başkan Bush’un kardeşi ve Eski Florida Valisi Jeb Bush olabilir. ABD’nin bir cumhuriyet olarak giderek Roma Cumhuriyeti’nin son günlerinde olduğu gibi Juliuslar, Juniuslar, Claudiuslar gibi idareci ailelerin liderlik ettiği bir siyasi rejime sahne olması dikkate değer, ancak konumuza devam edelim.
İkincisi, ABD’de seçimlerde belirleyici olan temel etken ekonomidir ve Amerikan ekonomisi dünyadaki diğer ulusal ekonomilerin aksine ağır da olsa büyümeye devam ediyor. 2008 krizi sonrasında Ekim 2009’da yüzde 10’u bulan işsizlik oranı, şubat 2015’te yüzde 5.5’le kriz öncesi ortalamaya yaklaşmış durumda. (Bureau of Labor Statistics, 16.03.2015) Bill Clinton’ın başkanlık döneminin popüler sloganı bu konunun 2016 seçimlerinde taşıyacağı öneme işaret ediyor: “Aptal! Esas olan ekonomi!” Bu alanda Cumhuriyetçilerin elinde pek cephane yok. 
Üçüncüsü, ABD’deki demografik dönüşüm şimdilik Demokratlardan yana işliyor. 2007’de ABD Nüfus Sayımı Bürosu’nun açıklamasına göre ülkedeki toplam 3141 vilayetin (county) 300’den fazlasında geleneksel azınlık grupları çoğunluk olmuş durumda. (US Census Bureau News, 09.08.2007) Demograflar göç ve doğum oranlarının Latin azınlığı giderek çoğunluğa taşıdığını ve Beyazların 2043’te çoğunluk olmaktan çıkacaklarını söylüyorlar. (NBC, 13.06.2013) Bu dönüşüm yoksulları muhafazakar milliyetçilik yoluyla yedeklemeye çalışan Cumhuriyetçiler’in ideolojik olarak Demokratlara muhalefet yapabilmelerini engelleyecektir. Sadece Obama’nın idaresi süresince LGBT haklarının tanınması konusundaki başdöndürücü ilerleme bu demografik dönüşümün en güzel örneği. 1968 gençlik hareketlerini izole etme ve bastırma aracı olarak işlev gören 1970’lerin “muhafazakar değerlerleri” muhafazakarların kendi çocuklarına bile demode geliyor. Yeni Sağ’ın en büyük kazanımı piyasa toplumuna inancı pekiştirmek oldu. Demokratlar, piyasanın “sağlıklı” (kitleler gözünde meşruiyetini yitirmeden) işleyebilmesi konusunda Cumhuriyetçiler’den çok daha titiz olduklarını hem Clinton hem de Obama döneminde gösterdiler. 
Bu üç nedenden ötürü Cumhuriyetçilerin elindeki en büyük koz güvenlik ve dış politika alanıdır. Eğer seçmenler bu alanlarda yeterince korkutulabilir ve Demokratların yanlışlığı ispatlanırsa 1970’lerdeki Yeni Sağ korku siyasetinin bir benzeri galip gelebilir. Nitekim Cumhuriyetçiler Ortadoğu ve Ukrayna üzerinden 11 Eylül sonrasındaki korku siyasetini izliyor ve Obama’nın manevralarını bir acizlik olarak eleştiriyorlar. Cumhuriyetçiler bu yolda siyasi teamüle aykırı iki girişimde bulundu: Birincisi, İsrail Başbakanı Kongrede Başkanı açıkça eleştiren bir konuşma yapması için Kongreye davet etmek; İkincisi, İran’ın Ruhani Lideri Hamaney’e hitaben “Obama’yla yaptığın anlaşmanın geçerliliğine biz karar vereceğiz” konulu bir mektup kaleme almak. Her iki girişim de Obama’nın İran’la yürüttüğü nükleer enerji görüşmelerini hedef alıyor. Her iki girişimde de Kongre, Beyaz Saray’ın müzakere masasındaki elini zayıflatıp, manevra alanını daraltmak ve onu başarısızlığa uğratmak için Dışişleri Bakanlığının dışında kendi diplomasisini yürütüyor. Bu gelişme, Kongrenin - teamüllere aykırı ancak yasal sınırlar dahilinde - Başkanın dış politikanın idaresi konusundaki yetkilerine ortak olması anlamına geliyor. Bu gelişmenin önümüdeki dönemde dış politikaya nasıl yansıyacağını önümüzdeki yazıda tartışacağım.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa