Öğretmenliğin ezici etkisi ya da etkili öğretmenlik becerileri
Fotoğraf: Envato
Münferit(!) öğretmenlik hataları aldı başını gidiyor. İddialara göre, bir ortaokulda görevli din kültürü öğretmeninin kız öğrencilere söylediği: “Zaten başınızı örtmüyorsunuz, size tecavüz de mübah, kötülük de mübah.” Veliler şikayette bulunmuş. Okul müdürü, artık sorunu çözmenin verdiği gururla mı, ya da başka bir şekilde mi bilmiyorum, “Biz olayı velilerimizle kendi aramızda konuştuk, öğretmen kendilerinden özür diledi” demiş. Milli Eğitim Müdürü de soruşturma başlatılacağını söylemiş. Müdüre göre özür dilendiğinde halledilmiş kabul edilen sorun, Milli Eğitim Müdürüne göre soruşturmayı gerektiriyor. Bu, olumlu... Artık soruşturma başlatılır mı, başlatılmaz mı, göreceğiz.
Öğrencileri mini etek giymekten vazgeçirmek için onları taciz etmek üzere erkek öğrencilerden oluşan bir grup kuran kadın müdür yardımcısı da çok uzak bir geçmişte kalmadı. Hele hele kardan adam yapmanın günah olduğunu söyleyen bir din adamı da gördük bu coğrafyada yakın zamanda. Belki de kardan kadını kastetmiştir, ya da kardan kız çocuğunu...
Yazının girişinde münferit öğretmenlik hataları dediğime bakmayın. Münferit olarak falan görmüyorum bunları. Cinsellik ve din ögelerinin ağır bastığı psikososyal-kültürel dinamikler rol oynuyor bu olaylarda.
Özellikle son olayda, başörtüsü takıp takmamaya bağlı olarak kişinin başına kötü(!) şeyler gelebileceğini ima eden kadın din öğretmeninin, yıllar önce üniversitelerde başörtülü öğrencileri, ikna odalarında başlarını açmak üzere zorlayan kadın öğretim elemanlarından farkı nedir? Bu kişiler aynı sosyokültürel yapının insanları. Kadın üzerinden din, günah ve cinsellik meselelerinin tartışılmasını sağlayarak prim yapmaya çalışan politikacılar ve erk sahipleri, bu memlekete fazlaca zarar veriyorlar. Erk sahipleri bu yapıyı besliyorlar ki, kendileri de o yapıdan besleniyorlar. Yoksa gerek kalmaz onlara.
Temel güven ve sevgi, güvenlik ve iç güvenlik konularıyla ilgili yazdığım son yazılarda değindiğim sorunlar da bu yapıdan kaynaklanan sorunlar... Bunların hepsinin birbiriyle bağlantısı var. Dolayısıyla çıkartılmak istenen İç Güvenlik Yasası’nın ardında sosyopsikokültürel dinamiklerin olduğunu söylemek mümkün... Tabii ki bu dinamiklerin de siyasi dinamiklere yansıması oluyor. Bunların farkında olmadan siyaset yapanlar ve din, cinsellik, kadın, güvenlik ve tabii ki de eğitim konularında tartışma yapanlar, kanun çıkarmaya çalışanlar yaptıkları hataların farkında değiller. Ya da farkındalar ama bu konularda kitleleri maniple etmekten dolayı büyük doyum elde ediyorlar. Bu manipülasyonun sonucunda halklar, sınıflar, toplum içinde kendilerine çeşitli roller verilmiş ya da bu rolleri seve seve üstlenmiş olanlar rollerinin sağladığı iktidarı kullanarak birbirlerini eziyorlar. Bu ezme-ezilme ilişkisinde de genellikle, çocuklar, kız çocukları, kadınlar, gençler, öğrenciler, heteroseksüel olmayanlar, işçiler, memurlar, öteki(!) halklar dezavantajlı... Bu dezavantajlı grupları da aynı kaderi(!) paylaşanlar olarak görmemek lazım. Çünkü esas bu noktada fırtına kopuyor; ezilenler ve ezildiğini iddia edenler de birbirlerini eziyorlar. Herkesin gücü yettiğine... Yani aslında modern olduğu iddia edilen dünyada çok da bir şey değişmemiş. Evrensel hukuk ilkeleri de pek yararlı olmamış. Onları çiğneyen çiğneyene… Özellikle de bizim coğrafyada…
Bu coğrafyada, böyle bir atmosferde kurulu okullar çocukların hayatında rehberlik eder mi? Etmez. Ya çocukların fiziksel ve cinsel tacizine yataklık eder, ya intiharına, ya kaza sonucu ölümüne, ya da zihinsel gerilemeye… Ezme-ezilme ilişkileri öğretilir bu “okul”da… Nasıl öğretilir? Yazılı müfredatla değil… Örtük müfredatla… Okulda kurulu ilişkiler ağıyla… Hiyerarşik düzeyde tabii ki… Dokularına siner çocukların bu ilişkiler ağı. Ezme-ezilme ilişkilerinin öğretildiği bu “okul”dan başarıyla mezun olmak diye bir şeyden bahsetmek mümkün müdür artık? Hayır. Ama okul ve okul denilen kurumu yönetenlerin ezme-ezilme ilişkisini öğretmekte başarılı oldukları kesin.
Cinsellik ve din meselelerinden bu ezme-ezilme ilişkisine nasıl geldik, diye sorabilirsiniz. Ezme-ezilme ilişkisinde bu iki mesele de önemli bir rol oynar. Daha doğrusu bu iki meseledeki farklılıklar, çatışmalar ezme-ezilme ilişkilerinin araçları haline gelirler. En çok bu konularda insanlar birbirleriyle ters düşerler. Ters düşülen bu noktalar da tabii ki eğitim sistemine yansır. Böylece eğitim süreci, çocuğun hayatına bir müdahale aracına dönüşür. Öğretmenlik rolü de, bu süreçte ezenlerin silahı olur.
- Eğitimde reform… Kim için ve ne için? 15 Ekim 2016 00:26
- İhtisaslaşmış kölelik 17 Eylül 2016 00:11
- Meslek liselerinin devri? 10 Eylül 2016 00:56
- Mültecilik, kölelik midir? 03 Eylül 2016 00:54
- Özgürlük, adaletten başka bir şey değildir 06 Ağustos 2016 00:51
- İnsan olmak, demokrasi ve yabancılaşma 30 Temmuz 2016 01:00
- Demokrasi eğitimi ve demokrasinin neresindeyiz? 23 Temmuz 2016 00:51
- Vatandaş mı, yandaş mı, düşman mı? yoksa insan mı? 16 Temmuz 2016 00:51
- Yabancı öğretmen yetiştirme düzeni 09 Temmuz 2016 01:00
- Performans kaygısı 02 Temmuz 2016 01:00
- Maarif Vakfı Kanunu 25 Haziran 2016 00:51
- Başka bir seçenek hakkı için: ‘Yeter Artık’ 18 Haziran 2016 00:13