Bu duvar yıkılmalıdır!
Fotoğraf: Envato
Seçimlerin “Her şey olmadığı”nı, politik deneyim sahibi ya da kitabi bilgilere azçok ulaşmış ve oradan öğrenmesini bilmiş herkes bilir. İşçi sınıfı ve emekçilerin sermaye ve gericiliğe karşı mücadelesinin temel alanlarının fabrika ve işyerleri başta olmak üzere semt, okul, kurum vb. olduğu; bununla bağlı olarak sokak ve meydanların mücadeleye sahne olduğunu da biliniyor sayabiliriz. Sosyalizm mücadelesinin ya da sosyalist olmanın, işçi ve emekçilerin diğer sınıflarla ve devletle; sermaye hükümeti, parti fraksiyonlarıyla ve bütün onların birbirleriyle ilişkileri alanındaki her türden sosyal, siyasal, iktisadi, kültürel, ideolojik çok yönlü ve boyutlu bir mücadele alanının her sorunuyla ilgili bir tutuma sahip olmayı dışlamadığını; gündeme gelen her bir sorunda esas olarak işçi sınıfı ve ezilenlerin yararına ve çıkarlarına bir değişimi ve sermaye cephesinde gedik açarak yürüyüşü ilerletmeyi; böylece gerici hakim sınıf iktidarı ve emperyalist hegemonyayı yıkmaya yol almayı önemsediği; ya da böyle olması gerektiği de, en azından bilgi düzeyinde yine bütün sol-sosyalist, demokrat ve devrimci parti, örgüt ve çevrelerin birikimi dahilindedir. Seçimlerle bağlantılı tartışmalar-ki bunların öne çıkan yanı seçim ittifakıdır-bu bilinenler üzerinden yürütülüyor.
Türkiye’nin Türk-Kürt ve diğer kesimlerden işçi ve emekçilerinin hak, talep ve çıkarlarını esas alarak yapılan ittifaklar, kitle örgütlerinde, alanlarda ve seçimler bağlamında ilk kez gündeme gelmiyor. Ne tartışma ilk kez yapılıyor ne de ittifak pratiği. Bugün örneğin BHH içinde bir arada bulunan parti ve örgütlerin en azından bir kısmının KESK gibi kitle örgütlerinde Kürt Özgürlük Mücadelesinin kitle örgütlerindeki güçleriyle ittifak yaptıklarını, konuya yakınlık duyan herkes bilir. Öncel örgütlerinin “silah arkadaşlığı” deneyimi ve yakınlığından geçip faşist gericiliğe, cuntaların, sermaye ve hükümetlerinin saldırılarına karşı birlikte direnmek için çeşitli eylem birliklerini gerçekleştirmiş olanların bu öğretici ve olumlu tutumlarını da unutulmuş sayamayız. İttifak ya da güç birliği, yine “ittifak”la bilinir ki, ittifak eden güçlerin hiçbirinin, kendi ideolojik-politik temel ve programatik belirlemelerinden vazgeçmesini şart koşmamış ve koşmaz.
Önümüze çok somut bir sorun gelmiştir: mücadelesini verdiğimiz siyasal demokrasi ve sosyalizm için daha ileriye gidebilmek açısından, ülkeyi boğmaya çalışan kapitalist ve ortaçağçıl karanlığı dağıtmak üzere, onun hakim güç tahtında oturan temsilcisinin önünü, sokakta, alanlarda, fabrika ve işyerlerindeki çalışmamız ve eylemimizle olduğu kadar, bununla dolaysız birleşecek şekilde parlamenter mevzilerin kullanılmasını da başararak kesmemiz; herkesten önce, savunucusu olduğumuz halk kitlelerinin yararına olacaktır. AKP hükümetinin Erdoğan tiranlığında ülkeyi daha karanlık bir ortama sürüklemesine karşı bir halk barikatını kurmanın, günümüzün en önemli görevi olduğunda ittifak edenler, bunun güçbirliğini bütün mücadele alanları ve mevzilerinde gerçekleştirmelidirler. Sorun bu denli nettir. Bunun içindir ki, devrimci ve sosyalist bilincimiz ve sorumluluğumuz, bugünkü koşullarda, gericiliğin karşışına, demokrasi mücadelesini güçlendirecek bir olanak ve güç olarak çıkmış olan HDP’nin, cunta artığı barajı yıkarak, mücadelenin ileri taşınmasında rol oynamasına güç vermek bir “Halk seçeneği” olarak, önem taşıyor. Bunu başarmalıyız, ve açık olmalıdır ki, sorumluluk hepimizindir. Bunun için zaman engeli de bulunmuyor.
7 Haziran 2015 genel milletvekili seçimlerinde, HDP’den İzmir ‘aday adayı’ Dr. Zeki Gül’ün, bir soru ile bağlantılı olarak söylediği gibi, seçim barajı “aslında bir duvardır ve toplumun geleceğine örülmüştür.” Bu barajı yıkmak, tüm uluslardan ve ulusal topluluklardan işçi, emekçi ve ezilenlerin çıkarına olacaktır. AKP ve hükümeti kuşkusuz salt bir seçim partisi ve hükümeti değildir; toplumsal yaşam ve kurumsal örgütlenmenin her alanında iktidar -devlet gücü olarak sömürülen ve ezilenlerin karşısındadır. Ona, seçimlerde vurulacak bir darbe, halkın üzerine kabus gibi çöken, karanlığı büyütmeye çalışan bir diktatörlük çalımını boşa çıkarmak üzere, onun eylemi ve aklının temsil ettiği faşizan ve otokratik tehdide karşı, önemli bir “adım” olacaktır. Ülkeyi OHAL yöntemleriyle; hatta bir anonim şirket müdürünün her adımı ve eyleminin kar, daha çok kar ve sömürü amacıyla bağlı keyfince yönetmeye aday, ve halkın her tür hak arayışını polis terörüyle boğmayı kendine hak sayarak bunu yasal ve anayasal geçerlilikte hakim kılmaya çalışan bir gerici gücün önün kesilmesi için, fabrika-sokak-alan -parlamento dahil her alandaki mücadeleyi birleştirmek şarttır. Seçim ittifakı dahil ilerici-demokrat devrimci ve sosyalist kesimlerinde içinde oldukları halk güçlerinin ittifakları da bunun gereklidir. HDP’nin seçim barajını aşması, bütün emekçilerin yararına olacaktır ve asıl önemli olan da budur.
- Kaosun geniş mezarlığı 12 Aralık 2024 05:20
- ‘Suriye pastası’ ve duvarların dışına bakmak! 05 Aralık 2024 06:50
- Değişim; nasıl ve hangi yönde? 28 Kasım 2024 06:45
- Kürtçe eğitim Türkiye’yi böler mi? 14 Kasım 2024 04:52
- Bahçeli’nin çağrısı Kürt gerçeğinin neresinde? 07 Kasım 2024 05:41
- Sorun yoksa, telaş niye? 31 Ekim 2024 06:54
- Çürümenin toplumsallığı ve çürüyeni yönetme politikası 24 Ekim 2024 12:47
- İktidarın ekonomi kriterleri 26 Eylül 2024 05:56
- Vicdansızlık! 19 Eylül 2024 05:15
- Derin ve lağımlı bataklık! 12 Eylül 2024 05:58
- Sağın gücü ve işçilerin ‘kör noktası’ 05 Eylül 2024 05:28
- Malazgirt, Bahçeli, HÜDA PAR vs. 29 Ağustos 2024 05:40