19 Mart 2015 01:04

‘Suriye krizi’nde nereye kadar?

‘Suriye krizi’nde  nereye kadar?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Milyonlarca Suriyelinin komşu ülkelere sığınmak zorunda kaldığı, 200 bin kişinin hayatını kaybettiği, insanlığın 10 bin yıllık kültür ürünlerinin, bölgenin kadim kentlerinin yakılıp yıkıldığı dört yıldan sonra “Suriye krizi” yeni bir aşamaya geldi.

Yeni aşamayı belirleyen şey ABD yönetiminin, “Esad rejimiyle görüşme”nin ve uzlaşmaya varmanın kaçınılmaz olduğunu, önce CIA Başkanı John Brennan, sonra da ABD Dışişleri Bakanı John Kerry tarafından açıklaması.

ABD Dışişleri Bakanı, sadece ABD’nin değil, “Suriye’nin dostları koalisyonu”nun da artık Esad rejiminin yıkılmasını istemediğini söyleyerek, batılı ülkelerin “Suriye krizi”nde ciddi bir politika değişikliğine yöneldiklerinin işaretini verdi. 

Bu yaklaşımın değişmesinin nedeni ise; bölgede IŞİD, el Nusra ve el Kaide… gibi şeriatçı örgütlere karşı mücadelede Esad rejimiyle iş birliğinden başka bir çare bulamamaları olduğunda herkesin hemfikir olması.
Evet, bundan önce de Esad rejiminin kimi temsilcileriyle batılı devletlerin istihbarat örgütleri gizli bir diplomasi yürütüyordu. Rusya aracılığı ile bu görüşmeler dolaylı biçimde de olsa, diplomasi sahnesine yansıyordu. Ama artık Esad rejimi hem ülkelerle görüşmelerde hem de diplomatik platformlarda artık doğrudan yer alabilecektir. Ancak ABD Dışişleri Bakanının “Esad rejimi ile görüşülmesi”ne dair gerekçesine bakıldığında, artık Suriye’deki IŞİD, el Nusra dışındaki “ılımlı muhalefet” denilen örgütlerin de, rejime karşı savaşması için yardım yapılmayacağı, “Eğit-Donat” adı altındaki müdahalelerin gerçekleşmeyeceği anlaşılmaktadır. 

Dolayısıyla ABD ve batılı müttefikleri, Rusya ve İran’ın çizgisine gelmiştir. Bu yüzden de İran ve Rusya’nın girişimiyle başlatılan, Moskova’da toplanan Suriye krizine çözüm” girişimlerinin bundan böyle daha anlamlı olabileceği de ortadadır. Elbette yukarıdaki tespitler tartışılabilir; özellikle de “Suriye krizi”nin aşılması için çok uzun bir yolun olduğu gerçeği dikkate alındığında, söylenenler fazlaca genelleşmiş de görülebilir. Çünkü, “Esad rejimi”nin, “Nasıl bir Suriye?” amaçladığı, “Suriye halklarının talepleriyle rejimin ne ölçüde uzlaşacağı” da çok tartışmalıdır.

Ancak şu da bir gerçek ki, gelinen yeni aşamada, artık tarafların masaya daha tam ve somut sonuçlar almak için oturacağı, Suriye rejimi ile görüşmelerin başlamasıyla da rejim içinde “demokratik bir Suriye” için bir tartışmanın başlamasının artık mümkün olabileceğidir. 

Bütün bu gelişmelerden hiç memnun olmayan tek ülke ise Türkiye’dir.

Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun, Kerry’yi eleştirmesini yeterli bulmayan Başbakan Davutoğlu, kameraların karşısına geçerek esip gürlerdi. “İnsanlık vicdanını isyan ettiren sesler duyuyoruz batıdan. Esed’le müzakere edilmeliymiş. Esed’in elini sıkmak, Saddam’ın, Hitler’in elini sıkmaktır” diyerek Davutoğlu, dört yıldır sürdürülen ve “Esad rejimini yıkmadan Suriye’de hiçbir şey değişmez” diyen, ama bu dört yıl içinde defalarca duvara çarpan politikalarda ısrar edeceklerini yeniden ilan etti.

Bu, Kerry tarafından açıklanan “yeni yöneliş”, kuşkusuz AKP Hükümetinin dış politikasının bir kez daha duvara çarpmasıdır ve Davutoğlu’nun feryadı da bunu görmesindendir.

Bu gelişme aynı zamanda, Türkiye’nin kendisini tecrit etmekten başka bir işe yaramadığını herkesin gördüğü Suriye ve bölge politikasından dönmek için de fırsat yaratmaktadır. Ama Davutoğlu’nun ve Hükümetinin yeni Osmanlıcı hayalleri ve Davutoğlu’nun  “stratejik derinliği” onların elini kolunu bağlamaktadır. Nereye kadar böyle gidecekler?

Böyle durumlarda bu soruya halk arasında; “Yıkıldığı yere kadar” yanıtı verilir.

Ama AKP Hükümetinin bölge politikasında hiçbir manevra kabiliyetinin olmadığı dikkate alındığında, “Yıkılacak ne kaldı ki?” demekten kendini alamıyor insan!

Hele de Kürtlerin bölgede kazandığı mevzi, bölge sorunlarının çözümünde seçeneklerin iyice azalmış olması dikkate alındığında! 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa