Üç banka: Teknoloji para, eski yeni cumhuriyet
Fotoğraf: Envato
Eskiden maddi kaynakların paylaşımını para dağılımı, sosyal kaynakların paylaşımını saygınlık (prestij) dağılımı göstermekteydi. Monarşi, aristokrasi, feodalite, teokrasilerde bunları pek birbirinden ayırmak mümkün değildi. Bürokrasi-memurluk da biraz bunu gösterirdi. Modern zamanlarda, hele de postmodernitede saygınlık kaynakları da salt para pula indirgenmiş durumda.
Birkaç gündür herkesin gözü Fed’in faiz kararında, Almanya’da ECB’nin (Avrupa Merkez Bankası) yeni merkezinin açılışında. Çin’in oluşturduğu Asya Kalkınma ve Yatırım Bankasına (AIIB), 3 büyük Avrupa ülkesi İngiltere, Almanya ve Fransa katılacaklarını açıklıyor. Japonya ve ABD bunu Asya Kalkınma Bankasına (ADB) rakip görüyor.
Ta 1800’lerde Rothschild’ler paralarıyla baron, soylu oluyor; İngilizlerin Çin’i kolonileştirdiği Afyon savaşlarını finanse ediyor, karşılığında Hong Kong’un kontrolünü, HSBC-Hong Kong Shangai Bank Corporation imtiyazını elde ediyor, afyon ticareti de Rothschild’lerin tekeline geçiyordu.
Aydınlanma, modernitede her ne kadar ticaret, merkantalizm, kapitülasyonlar önemli olsa da bilim-akıl-teknoloji ile bağını bu kadar koparmamıştı, sanayileşme esaslıydı. Postmodern çağ, paranın altından (madenden) ve üretimden bağını tümden kopardığı, DTÖ’nün merkeze oturduğu, ABD liderliğinde yeni bir barbarlık çağı sayılır. Ancak bu durum pek sürdürülebilir gözükmüyor.
1984’te CİA Sokrates programı adıyla think-tank yapıyor, II. Dünya Savaşından sonra ABD’nin tümden para ekonomisine döndüğü, oysa Hindistan ve özellikle Çin’in teknoloji temelli ekonomiyi esas aldığı, ABD ekonomisinin yakında rekabet üstünlüğünü ve karar vericiliğini kaybedebileceğini değerlendiriyor. Bologna Süreci, Avrupa’nın yeniden bilgi merkezli bir ekonomiye, yani ileri teknoloji temelli üretime dönmesini, bunun için yükseköğretimi öne çıkarıp ortak araştırma alanları kurmayı arzulasa da sonuçta İngilizce odaklı öğretim elemanı ve öğrenci değişim programları turistik tüketimi körüklemenin ötesinde bir bakışı yakalayamamış, hatta tüm üniversiteleri özelleştirmeye, paralı hale getirmeye çalışmış, AKTS vb. standartlaştırmalarla birbirine benzetmiş, akreditasyonu sanayi veya üretime değil tüccarlara teslim etmiş, hocaları güvencesizleştirip paralı proje arayışına itmiş, MBA türü programlar bilginin teknolojiye değil, tersine yükseköğretimin tümden ticaret konusuna dönüşmesine, para ve bankalara teslim olmasına yol açmıştır.
Bologna Sürecinin, Erasmus’un en büyük hatası ABD’yi model almasıdır.
Eski yeni cumhuriyet tartışmaları da bundan azade değil. Kamu ve hizmet sektörünün ticarileştirilip özelleştirilmesi, tüm bunların kredi sistemlerine bağlanarak bankalara, Fed’e, İMF’ye teslim edilmesi, üretim ekonomileri değil de para-ticaret ekonomileri 1980’lerde daha da merkezi hale geldi, DTÖ’nün de, 12 Eylül ve Turgut Özal’ın da derdi bu yöndeydi. Artık modern cumhuriyetler eskimiş, “postmodern-yeni cumhuriyet” dönemine geçilmişti. Sovyetlerin dağılması da bu sürecin bir parçası oldu.
Modernizmden postmodernizme geçiş; sanayinin bankalara, fabrikaların borsalara teslim oluşu sürecidir. Bu süreç yerleşik bürokrasi, siyaset ve düzenli orduların şizofrenik dağılma sürecidir de. 17-25 Aralık Turgut Özal’ların, Çiller’lerin, Parsadan’ların bıraktığı yerden devam etmekte, mevcut birikimleri özelleştirip kuralsız koşulsuz yağmalamaktadır. Eski cumhuriyet bitmiş, yeni cumhuriyet gelmiş, AP yerine AKP, CHP yerine yeni CHP, bol bol butik, AVM, banka, bankamatik gelmiştir. Koç’lar, Sabancı’lar bakkallara manavlara balıkçılara büfelere göz dikmiş, TOKİ’ler gecekonduları bitirmiştir.
Yoksulun soysuzluğu elindeki son toprak parçaları da ranta çevrilerek kulelerle-TOKİ’lerle soylulaştırılmakta, soylulukla soygun arasındaki bağ daha da barizleşmektedir.
ABD ve AB’de bol para basılıp faizlerin aşağıda tutulması biraz üretim odaklı ekonomiyi, istihdam arayışlarını yansıtsa da hâlâ anlamadıkları nokta bunun ana enstrümanının bankalardan-para politikalarından geçtiğini sanmalarıdır.
İntihar eden bir inşaat işçisinden not: “Para, bu dünyada beni rezil ettin, öbür dünyada karşıma çıkma!”.
- AKP'nin eğitim ve bütçeleme anlayışı: Lime lime ayrıştırmanın, imam hatipleştirmenin, metalaştırmanın, peşkeş çekmenin binbir türü 15 Kasım 2024 04:43
- Cumhuriyetin 101. yılında rüya, yurttaşlık ve ana dillerinde eğitim meselesi 01 Kasım 2024 04:26
- Üniversite nedir? Araştırma ve bilgi nedir? Kariyer yapmaktan/ uzmanlık bilgisinden farkı nedir? 18 Ekim 2024 04:42
- Akademinin yeri ve değeri: 207 üniversite bir 'muhabir Rüya' eder mi? 11 Ekim 2024 04:43
- MEB istatistiklerinin gör dediği açlık, dayatma ve niteliksizlik 04 Ekim 2024 04:50
- Türk Psikologlar Derneğinin Türkiye Yüzyılı Maarif Modeline dair görüşü: Eğitim değil eğitimi ihlal modeli 27 Eylül 2024 04:42
- AKP ve MEB’in büyük mahareti: Bağnazlığı ve emek sömürüsünü sürdürmeye diplomalı çözüm 20 Eylül 2024 04:15
- Aileler çocuklarını MEB’den kurtarmaya çalışıyor: MEB eğitime, çocuklara, topluma zararlı hale mi geldi? 13 Eylül 2024 04:42
- Eğitimin sorunlarından öğretmenler ve müdür yardımcıları da mağdur 06 Eylül 2024 04:41
- Atamaların değeri değersizleştirilmesi üzerine 30 Ağustos 2024 04:44
- Tarihleri, çağları, problemleri karıştırmak: Ahilik de işletme de amaç ve işleyiş olarak okul değil 23 Ağustos 2024 04:46
- YKS, eğitim ve şehirler: Üniversitede resesyon, şehirde resesyon ve göç 16 Ağustos 2024 04:15