21 Mart 2015 00:54

‘Kadınlar vardır’ demek...

‘Kadınlar vardır’ demek...

Fotoğraf: Envato

Paylaş

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü geldi geçti; ülkemizde ve dünyada kadınlar eşit, özgür, adil bir yaşam özlemlerini ve bu uğurda mücadele isteklerini haykırdılar. İnsan olmanın, kadın olmanın, emekçi olmanın onurunu görmeyen gözlere gösterdiler, duymayan kulaklara duyurdular; “Kadınlar vardır” dediler olanca güçleriyle ve kadınlar seslerini yükseltmeyi sürdürüyorlar. Çünkü günümüzde kadınların mücadelesi artık 8 Mart’la sınırlı değil. 

Kadınların “Kadınlar vardır” demesi doğal... Ancak onca ayrımcı, cinsiyetçi söylemlerin; kadına yönelik şiddet ve öldürümlerin arasında, bazı erkeklerin “Kadınlar vardır” demesi, bunu somut biçimde ortaya koymak için araştırma yapıp kitap yazması bambaşka bir değer taşıyor. Kadının ikincil cins olarak kabul edilip ezildiği dönemden başlayarak kadın, bin yıllar boyunca genellikle bir nesne olarak görülmüş ve gösterilmiş; yaşamda, yasalarda, edebiyatta, sanatın öteki dallarında... Erkekler genellikle kadınların fiziksel özelliklerini öne çıkarmışlar; kimi aşık olduğu kadını yazmış, resmetmiş, kimi hayalindekini... Sayıları fazla olmamakla birlikte, bazı erkeklerse kadınların yaşamlarına tanıklık etmişler, yalnız güzelliklerini değil yaşam koşullarını yazmışlar, yeteneklerini ve dirençlerini övmüşler şiirleriyle, yazılarıyla. 

Bursa’nın Kadın Yüzü adlı kitabın üç yazarı da erkek; “Kadınlar vardır” demek için sıvamışlar kollarını. Geçmişten günümüze Bursa’da yaşamış; yaşama varlıklarıyla, yetenekleriyle katkı sunmuş kadınları anlatan bir kitap yazmışlar. İğneyle kuyu kazma deyimini haklı kılan yoğun, zorlu, kapsamlı bir araştırma kitabı bu. Yolu Bursa’dan geçen, yaşamı Bursa’ya değen kadınların en eskileri Teodora, Kirmastorya, Apollonia... Ya Holofira? Hangi kadın öyküsüne baksanız arkasında erkek şiddeti, haksızlık ve hüzün var. Tıpkı, Bilecik Tekfuru’nun oğluyla nişanlıyken, düğün günü Orhan Gazi ve adamları tarafından kaçırılan, Müslüman olduktan sonra adı Nilüfer’e dönüştürülen Holofira’nın öyküsünde olduğu gibi...

Uzun bir çalışmanın, titiz bir incelemenin ürünü olan Bursa’nın Kadın Yüzü’nün sayfaları arasında 100’den çok fazla kadının yaşamıyla karşılaşıyoruz. İpek işçisi köle kadınlar, padişah fermanına karşı ayaklanan dokumacı kadınlar, ipek fabrikalarında verem olup ölen kadınlar, ilk grevlerin fitilini tutuşturan kadınlar, 2005’te yanarak can veren dokumacı kadınlar... Yazarlar, bu kitapta,  yaşamda bir nesne olarak değil özne olarak yer alan 100 kadını anlatmak üzere yola çıkmışlar; ancak fotoğrafıyla, yaşam öyküsüyle, türküsüyle, mücadelesiyle sayısız kadın yaşamına yer vermişler. 100 kadına gelince... Hangi birinden söz etmeli? Kimi Kurtuluş Savaşı’nda çarpışmış, kimi ilk milletvekili olarak Meclise girmiş, kimi mimar, kimi yazar, kimi hekim, kimi öğretmen, kimi sanatçı...  Hepimizin yaşamımızın herhangi bir diliminde karşılaştığımız, yalnız Bursa’nın değil bütün Türkiye’nin yaşamına değer katan kadınlar bunlar; ilk gençlik yıllarımda romanlarını severek okuduğum Mükerrem Kamil Su, şarkılarını hayranlıkla dinlediğimiz Safiye Ayla, onca yaş farkımıza karşın arkadaş olduğumuz İsmet Kür, devrimci kadınların ilklerinden Behice Boran ile Sıdıka Su... Eski albümlerden çıkarılmış siyah beyaz fotoğraflarından yüzümüze gülümsüyorlar...
Bursa’nın Kadın Yüzü kitabının yazarları neden böyle bir kitap yazma gereksinimi duyduklarını ön sözde şöyle açıklıyorlar: “Başlıca amacımız, Bursa’mıza değer katmış ama unutulmuş, ama yeterince hakkı teslim edilmemiş, yaşamın yarısını paylaştığımız kadınlarımızın yeniden hatırlanmasıdır.” 
Bence yazarlar amaçlarını gerçekleştirmişler; yaşadıkları kentte var olmuş, ilkleri gerçekleştirmiş kadın yaşamlarının izini sürüp bulup çıkarmışlar unutulmanın kör kuyusundan. Ancak bu kitapla daha fazlasını yapmışlar. Kitap geçmişteki kadın yaşamlarını anımsatmakla birlikte günümüzde yaşama değer katmayı sürdüren kadınlardan da söz ediyor. Bursa’nın Artı Değer Yaratan Kadınları bölümünde tam 1203 kadının adından söz ediliyor –ki biz ve yazarlar bu sayının daha çok olduğunu biliyoruz- ve yazarlar açık yüreklilikle bu çalışmanın zenginleştirilebileceğini de vurgulamışlar. Öte yandan bu kitap, kadın araştırmaları yapan bilim insanları, toplum bilimciler ve sanatçılar için de bir kaynak niteliğinde. Bir başka önemli yanı da, başka kentlerdeki yaşamın öznesi olmuş kadınlar için araştırma yapılması konusunda önemli ve yetkin bir örnek oluşturuyor. Kadın yaşamlarının akıcı bir dille anlatılması; metinlerde şiir, öykü gibi yazınsal ürünlerden yararlanılması anlatılanların zevkle okunmasını sağlıyor. Arşivlerden ya da aile albümlerinin sararmış sayfalarından çıkarılan birbirinden ilginç ve güzel fotoğrafların eşlik ettiği kitap görsel açıdan da göz doldurucu bir nitelikte. Yazarından grafikerine basımevi işçilerinden ciltcisine kadar emeği geçenleri ve bu kitabın yayımlanmasına destek sunan Bursa Omena Meme Guatr Cerrahi Merkezini kutluyorum. 

Şu günlerde, TÜYAP’ın düzenlediği Bursa Kitap Fuarı sürüyor, kitapseverler kitaplarla ve yazarlarla buluşuyor. (Bursa’nın Kadın Yüzü’nün fuarda daha çok okurla buluşmasını diliyorum.) Bursa halkı, kitaplarla, kitapları yazan yazarlarla buluşuyor. Bu yaşamın ışıklı ve umutlu yanı. Öte yandan AKP iktidarının sözcülerinin, yandaşlarının, fikirdeşlerinin kadın yaşamları üzerine ayrımcı söylemleri de sürüyor; bu söylemlerden cesaret alan, bu söylemlerin kaynaklandığı gerici, ayrımcı ideolojiden beslenen kişilerce uygulanan kadınlara yönelik şiddet, öldürümler de hız kesmeden sürüyor. Bütün bu toz duman ve saldırı ortamında “Kadınlar vardır” demek için, yoğun, incelikli, güç ama bir o kadar anlamlı bir çalışmaya imza atan Bursa’nın Kadın Yüzü’nün üç yazarına; Güney Özkılınç, Deniz Dalkılınç ve Ceyhun İrgil’e teşekkür ediyorum... Kadına yönelik ayrımcılığın ortadan kalkması, tecavüz, öldürüm gibi olayların yaşanmaması için daha çok erkeğin kadın yaşamlarına duyarlı olup kadın yaşamlarını görünür kılmak için emek harcaması gerektiğini düşünüyorum.  

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa