23 Mart 2015 00:52

AŞ’de kargaşa

AŞ’de kargaşa

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Hani A.Ş. olsa Türkiye ne iyi yönetilecekti ya! “İyi yönetim” şimdiden pürtelaş yürütülüyor!

Erdoğan, “Hükümetle Cumhurbaşkanı her an her konuyu görüşüyor diye bir şey yok” diyor. “O dediğiniz başkanlık sistemine geçtiğimiz zaman olabilir” diye sürdürüyor. Şimdi olmuyormuş.. Katılmıyormuş!
Neye katılmıyormuş? “Çözüm süreci”ne! Ya da “çözüm süreci” olacakmış da Kürt sorununun çözüm süreci olmayacakmış. O zaten çözülmüşmüş! “Bazıları hala ret, inkar, asimilasyon politikalarının devam ettiğini sanıyor”muş. “Halbuki biz tüm bunlara son verdik”miş!

Oysa Hükümet hâlâ “çözüm süreci” peşindeymiş. “İzleme Kurulu” kurulması mutabakatında “kendi tasarruflarını kullanmışlar”. Erdoğan “Bana ‘hayırlı olsun’ demek düşer, ama ben de bu durumdan rahatsız olduğumu söyleme hakkına sahibim” diyor.

Durmuyor Erdoğan: “Dolmabahçe’de iki metin okundu.” Yani: “Mutabakat yok”! Var diye okunmuştu oysa; kime inanacağız?

Üstelik Erdoğan “Oradaki toplantıyı da doğru bulmuyorum” diyor. Ve, “mutabakat” konusu olan “10 maddelik metin” baştan aşağı demokrasi içerikli olmasına rağmen, sürdürüyor, “O metinde bir demokrasi çağrısı yok. O metnin demokrasi adına neresini kabul edeceğim?”

Arınç’ın dayanamadığı nokta burası oluyor herhalde ve o da belli ki yıllardır içine ata ata dolmuş, başlıyor saydırmaya. “Kabul edecek ya da etmeyecek olan sen değilsin” anlamına gelmek üzere “çözüm sürecinde sorumluluk alan Hükümettir” diyor, devam ediyor: “Ben bunu soğuk karşıladım, bunu sıcak karşıladım şeklindeki beyanları kendi hissi beyanlarıdır”; bu bir rest. Ve hareket noktasındaki rest: “Çözüm süreci konusunda bugüne kadar atılan adımların bir noktası da İzleme Heyeti’nin oluşturulmasıdır.” Sonra bir rest daha: “Erdoğan’ın habersiz sayılması mümkün değildir ve her şeyi çok iyi bilmektedir”! “Yeter artık” der gibidir.

Şimdi, hele –Erdoğan’ın karşıyım dediği– Diyarbakır Newroz’undaki “10 maddelik ilke mutabakatı”na bağlanmış “Türkiye’ye karşı silahlı mücadeleyi sonlandırma Kongresi” çağrısını dinleyen milyonların algısı bakımından yanıtından kaçılamayacak soru şu: Yıllardır “çözüm” deyip duran Erdoğan yoksa silahların bırakılmasına ve barışa karşı mı? “Çözüm” derken samimi değil miydi? Arınç “çözüm” isterken Erdoğan istemiyor mu?

Anonim şirket işte böyledir. Herkes hissesi kadar konuşur, hissesi kadar “kâr payı” alır!

Herhalde Arınç da, Erdoğan da ve tam seçime giderken dağınıklık görüntüsünü ürkütücü bulacak bütün AKP’liler de hep bir ağızdan “birlik-beraberlik” mesajları vereceklerdir. Üstelik “mal bulmuş Magribi gibi” “tek parti”nin içişleri ve dağılmasına bel bağlamak iş değildir. Ve zaten bugüne kadar kaç kez Erdoğan’a karşı “eylem”e geçip cayarak eylemlerini hep “nakıs teşebbüs” halinde bırakan Arınç’ın “ipiyle kuyuya inme”ye çalışanlar düşecektir! 

Halkın örgütlü gücüne dayanarak kendine güvenmek asıldır. Güç değilsen hükümet dağılsa da yararlanacak bir başka egemenlik grubu olur.

Ancak bellidir ki, “pasta küçüldükçe” ve Beyefendi doruklara çekilip doğrudan kumanda olanakları zayıflayınca, sürtüşme konuları da artmaktadır. Bugüne kadar ki en belirgin ve doğrudanı Arınç’ın son çıkışıdır, ama bir değil, iki değildir, üst üste gelmektedir. Bakanların “yolsuzluk fezlekeleri”, “şeffaflık yasası”, “3 dönem şartı”, “H. Fidan Olayı”... Bu çekişme görüntüleri, dağılma belirtileridir.

Sadece “milliyetçi oylara oynama”yla sınırlı “çözüm süreci”ne yaklaşım konusu değildir. AKP’de herhalde Mezhepçi ve Türkçü olmayan bir eğilim yoktur. Ama memleketin ekonomisi bozuldukça yönetme krizi oluşması olağandır. Bu sıradanlık, başlıca örgütlü güç durumundaki Kürt hareketinin sıkıştırmaları, “tek adamlık” hırsı ve onu koşullayan “durulursa düşülür” hukuk dışılıklarla yıkıcılaşmakta, kriz aşılmaz olmaktadır!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa