Halklar barışıyor iktidar tartışıyor
Cumhurbaşkanı’na yakın kalemler; “Kürt sorunu yoktur” derken Erdoğan’ın “aslında ne demek istediğini” anlatmaya çalışıyorlardı ki; Cumhurbaşkanı’nın izleme heyetine karşı olduğu ve sürecin istihbarata bırakılması gerektiğini savunan açıklamaları geldi. Nitekim, en iddialı isimler açısından bile tevili oldukça zor olan bu açıklamaların ardından, Arınç’ın çıkışıyla beraber de mesele bundan böyle ‘AKP içi çatlak’ ekseninde tartışılacak gibi görünüyor.
Erdoğan’ın ortaya koyduğu iradenin gerçek bir barıştan ne kadar uzak olduğunu fark edebilmek için bunun demeç şeklinde gözümüze sokulmasına gerek yoktu aslında. Bununla beraber bu açıklamaların en ‘iflah olmaz’ kesimler için bile son derece sarsıcı nitelikte olduğunun da altını çizmek gerekiyor.
Öte yandan sürecin bütününe Erdoğan/hükümet ‘çelişkisi’ bağlamında bakmanın da doğru olmadığını düşünüyorum. Hükümetin iç güvenlik yasasının geçirilen maddeleriyle ilgili herhangi bir geri adım atmayışı, AKP’nin yüzde 10 barajını yek vücut savunması, hasta tutsakların durumu gibi birçok konuda Erdoğan ve hükümet arasında ciddi bir görüş farkı olmadığını da unutmamak lazım.
Barışın; insanların eşitlik içinde sürdürdüğü bir yaşam hakkı bağlamından kopartılıp çatışmasızlık haline indirgenmesi, bu çatışmasızlığın ise doğrudan siyasi ranta tahvil edilmesi konusunda da hükümet ve Erdoğan arasında bir yaklaşım farkı yok. Hükümetin, 10 maddelik taslak metni tümüyle gözardı ederek sadece silahsızlanma üzerinden bir siyasal algı yaratmaya çalışması bunu açıkça gösteriyor.
Bu durumda lafa ve icraata beraber bakacak olursak, Erdoğan’ın aslında daha tutarlı (!) bir duruş sergilediğini de teslim etmek gerekiyor belki. Halkların barış hakkını, 400 vekil tutarında bir başkanlık pazarlığına çeviremeyeceğini görünce bunu hepten gündeminden çıkardığı anlaşılıyor.
Ancak AKP’nin tüm seçim manevraları bir yana Cumartesi günkü Diyarbakır Newrozu halkın barış iradesindeki kararlılığını da, hiçbir siyasal iktidarın bunun önünde duramayacağını da ve barışın gerçek teminatının halklar olduğunu da bir kez daha gösterdi.
Ne newroz alanının dünyanın en renkli panayır meydanlarından birine dönüşmesi yeniydi ne de yediden yetmişe ete kemiğe bürünmüş olan o coşkunun yağmur, çamur, soğuk, balçık tanımaması. Bununla beraber Gezi direnişinde yitirdiğimiz canların ailelerinin orada olması, Kürt analarının Sakine Cansız, Arin Mirkan, Sibel Bulut ve daha nicelerinin yanında Özgecan Aslan’a sahip çıkıp onun fotoğraflarını da taşıması gerçek bir barışın ne kadar yakın ve geri dönülmez olduğunun müjdecisiydi. Tüm halkların isyanının kucaklaşmasına ev sahipliği yaptı newroz alanı. Evlat acısıyla akraba olanların yüreğinin nasıl bir attığını bir kez daha gördük.
Şimdi Dehak düşünsün!
Evrensel'i Takip Et