Erdoğan sürecin nesine karşı değil?
Newroz kutlamaları dün İstanbul, İzmir, Ankara, Adana, Antalya, … gibi pek çok merkezde yüz binlerin katıldığı kutlamalarla tamamlandı. Ama, Newroz’da günler boyunca, milyonların haykırdığı özgürlük ve demokrasi talepleri; bu taleplerin ilerlemesi için Öcalan’ın yaptığı çağrı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sürece yönelik son bir aydan beri atılan her adıma “karşı” olduğunu ilan eden tutumu siyasal gündemin birinci sırasında kalmaya devam edecek.
Çünkü “Çözüm Süreci”nin bugün geldiği aşama artık dünkü gibi gidilemeyeceğini açıkça gösterdi. Dahası süreci Kürt güçlerinin tasfiyesine dönüştürmeyi stratejik hedef ilan eden Hükümet cephesinin kendi içinde bölünmesiyle, siyaset alanında pek çok yeni gelişmenin de zincirlerinden boşanacağını söylemek yanlış olmaz.
Çünkü Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın son birkaç günde ”süreçle” ilgili, “Kürt sorunu yoktur” diyerek, başlattığı tartışmanın, basit bir söylem, gündemi saptırma girişimi ya da milliyetçilere çengel atma amaçlı bir manevra olmadığı anlaşılmaktadır. Tersine, Erdoğan’ın bu yönelişinin, sürecin oluşturduğu “barış ve müzakere masasına tekme atma” amaçlı olduğu ortaya çıktı. Çünkü son birkaç günde gördük ki Erdoğan sadece “Kürt sorunu var” denmesine karşı çıkmıyormuş!
Tersine Erdoğan,
* Kürt sorunu var ve süreç Kürt sorununun çözülmesinin sürecidir denmesine,
* İzleme Heyeti’nin (elbette Hakikatleri Araştırma Komisyonu vb. gibi kurullar oluşturulmasına) kurulmasına,
* Dolmabahçe’de yapılan Hükümetle İmralı Heyeti’nin “Ortak Açıklama”sının kamuoyu önünde yapılmasına,
*“Ortak Açıklama”da ilan edilen “10 ilke”ye,
* Öcalan’ın Newroz mesajındaki fikir ve yapılan çağrıya karşı olduğunu bizzat açıklamış bulunuyor.
Sürecin işleyişini ve gidişatını biraz bilen her kişi, burada şunu soracaktır: “Peki o zaman Erdoğan,
‘Çözüm Süreci’nin nesine karşı değil?”
Eğer Erdoğan, sıradan bir vatandaş olsa ya da “sembolik”, (Kendisi buna “konu mankeni Cumhurbaşkanlığı” diyor) Anayasa çerçevesinde görevlerini yapan bir Cumhurbaşkanı olsa, böyle düşünmesine, bu düşüncelerini açıklamasına kimsenin bir itirazı olmazdı. En fazla “Cumhurbaşkanı Hükümetin Kürt sorununu çözme politikasına karşıymış!” denilip geçilirdi! Ne var ki Erdoğan; “Sürece gövdemizi koyduk. Ölümü bile göze aldık” diyen, ama aynı zamanda Hükümetin yaptığı her işe karışan, attığı her adımda onayının alınmasını isteyen AKP’nin ve Hükümetin “başı”ndan da öte “sahibi” olarak davranan bir Cumhurbaşkanı, bir “tek adam”, bir “seçilmiş sultan”dır!
Hal böyle olunca onun sürece “esastan itirazı”na dönüşen tutumu elbette bir yandan sürecin Hükümet cenahında ayrışmaya yol açarken aynı zamanda siyaset alanında da Erdoğan’ın itiraz edilmezliğine iman etmiş birçok ”özgül ağırlığı” olan kişiyi, daha çok da Hükümeti ve AKP içindeki kimi fraksiyonları “nefsi müdafa”ya itecek görünmektedir. Ki, bu da siyaset alanında pek çok “taşın” yerinden oynayıp yuvarlanacağını göstermektedir.
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın çıkışı, taşların yerinden oynadığının bir işaretidir.
Elbette Arınç’ın çıkışı, “Giderayak içimde birikenleri şu zata söyleyeyim!” diye yapılmış bir çıkış değilse (*) ve Hükümet de süreci savunacak, “Ülkeyi ben yönetiyorum!” deme cesaretini gösterecekse,”Çözüm Süreci” üstünden siyasetin yeniden yapılandığı, Erdoğan’ın Bahçeli’nin yanına geçeceği bir aşamaya gelindiğini de söyleyebiliriz. Ki, bu demokratikleşme mücadelesinde öncesine göre daha sağlıklı ilerlenecek bir yola girildiği anlamına gelecektir.
Kısacası “Çözüm Süreci”, siyaset alanında da taşları yerli yerine oturtarak ilerliyor.
Bu yüzden de Erdoğan’ın süreci tıkama ve “barış masasını tekmeleme” girişiminin başarılı olması da sadece Hükümetin kayıtsız koşulsuz Erdoğan’a teslim olmasıyla olanaklıdır. Ki, bu da Hükümetin ulusal ve uluslararası alanda itibarını tamamen tüketmesi demek olacaktır.
Olup bitenler; sadece Hükümetin değil, CHP’nin de; süreci ulusalcı duygularıyla değerlendirip kuşkuyla bakan, onu “Erdoğan’ı başkan yapma taktiği” gören BHH gibi “solcu” siyasi çevrelerin de “yeniden değerlendirme” için seçimden önceki son fırsatıdır!
(*) Arınç’ın açıklamasından sonra katılması gereken toplantılara katılmaması ve Hükümet cenahındaki derin sessizlik, Hükümet içinde bir kaynaşmanın başladığına işaret etmektedir.
Evrensel'i Takip Et