Erdoğan iktidar stratejisini yeniliyor!
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın, Hükümetin “Çözüm Süreci” ile ilgili adımlarına karşı çıkan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan karşısında Hükümeti savunan tutumuna karşın, ne Davutoğlu, ne bakanları ne de AKP’nin her konuda söz söyleyen sözcüleri ses çıkarmayınca, meydan Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’e kaldı. Ve Türkiye, Gökçek-Arınç kavgasını konuşur oldu.
Gökçek, Arınç’ı, “paralel yapının sözcülüğü”nü yapmakla, Arınç da Gökçek’i “Ankara’yı parsel parsel paralel yapıya satmak”la suçladı! Ama araya, “Tartışmanın hiç olmazsa seçimden sonraya ertelenmesi”ni isteyen aracıların girdiği de belirtiliyor. Ne var ki karşılıklı suçlamalar yenir yutulur cinsten değil. Bu yüzden de bu tartışmanın nereye ve nasıl bağlanacağını bilmek zor!
“Kürt sorunu yoktur” diye başlayıp, “Ben İzleme Heyetine de karşıyım”, “Ben Dolmabahçe Deklarasyonuna da, 10 maddeye de karşıyım” diyerek çözüme yönelik girişimlerin karşısına geçen Erdoğan’la Arınç arasındaki çatışmayı gölgeleyen Arınç - Gökçek tartışması çok da önemli olmayabilirdi. Ama Gökçek’in bu tartışmaya Erdoğan’ı savunma adına girmiş olması ve Arınç’ın da bunu bilerek Gökçek’i hedef alması, tartışmayı Gökçek-Arınç arasında olmaktan çıkarıp Hükümetle Cumhurbaşkanı arasında ve elbette “AKP içinde” bir çatışmaya bağlamaktadır.
Dahası burada akla; “Arınç-Erdoğan çatışması bugüne kadar tam 7 kez yaşanan (Cumhuriyet gazetesi bu rakamı bulmuş) ve her seferinde Erdoğan’ın ‘galibiyetiyle’ biten tartışmalardan birisi midir?” sorusu gelse de, bu sefer sorunun “Çözüm süreci” gibi çok ciddi bir konu üstünden gündeme gelmesi ve Hükümet ile Cumhurbaşkanı arasındaki ”faiz meselesi”, “İç Güvenlik Paketi”, “Seçimde ana temanın Başkanlık sitemini içeren yeni bir Anayasa olması gerektiği” gibi önemli tartışmalardan sonra gelmesi, Arınç - Erdoğan çatışmasını bir Hükümet - Erdoğan çatışması (AKP içindeki bir çatışma) olarak biçimlendirmektedir.
Ancak sürecin handikapları bundan ibaret değil. Tersine, 7 Haziran seçiminin “Seçim Bildirgesi”nde “Başkanlık Sistemi” ve “yeni Anayasa talebi”nin nasıl yer alacağı Erdoğan’la Hükümet arasında önemli tartışmadır. Çünkü Hükümet, “Başkanlık Sistemi”nin kendilerine oy kaybettireceğini düşünürken Erdoğan tam tersine “Başkanlık Sistemi”ni temel amaç edinmeyen bir seçim kampanyasının işe yaramayacağını savunmaktadır ve kendi kampanyasını çoktan başlatmıştır!
Dahası bugüne kadar milletvekili adaylarını tek başına seçen Erdoğan’ın milletvekili aday listelerine müdahale etmesinin de, şu olup bitenlerden sonra, Hükümetle arasında bir kapışma çıkarması sürpriz olmayacaktır.
Son haftalarda olup bitenlere daha yakından bakıldığında Erdoğan’ın “Kürt sorunu yoktur!” diyerek bir tartışma başlatması ve “Çözüm Süreci’nden “İmralı’yı güçlendiriyor” diye fiilen çekilmesi, kendi başına bir gelişme değildir. “Kürt sorunu yoktur” diyerek, “ulusalcı”, “ırkçı-şoven” odaklarla, örneğin MHP ile aynı çizgiye giren Erdoğan’ın, tam da böyle bir zamanda Harp Akademilerine giderek “Balyoz ve Ergenekon davaları” ile ilgili “Paralel bizi aldattı” diye askerden özür dilemesi; ulusalcı çevrelerle ittifakını yenilerken askerle de arasında yeni köprüler oluşturmaya yönelmesi bir rastlantı olmasa gerek.
Onun içindir ki basında “Erdoğan 7 Haziran seçiminde MHP’ye mi oy verecek?” gibi sorular sorulmaktadır artık.
Görünen o ki; bir yandan “Çözüm Süreci”nin artık kendisi için rant yaratmadığını görmesi, öte yandan seçimlerin yaklaşması Erdoğan’ı “tek adamlık” stratejisini yenilemeye zorlamış bulunmaktadır. Bu stratejinin de ulusalcı çevrelerle yakınlaşmak ve AKP’yi de buradan baskılamak, askerin tam desteğini alarak otoritesini güçlendirmek olacağı anlaşılmaktadır.
Bu yüzden, Erdoğan - Hükümet çatışması bitmemiş, yeni başlamıştır diyebiliriz. Ama belki bir ara verilecektir. Ki, bu bile zordur artık!
Evrensel'i Takip Et