31 Mart 2015 01:00

İlk adım barajı yıkmak!

İlk adım barajı yıkmak!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Başbakan Davutoğlu, “Seçim bildirgemize Başkanlık Sistemi ile ilgili bölümü bizzat ben kendi kalemimle yazdım” diyor. Gerçi AKP Genel Başkan Yardımcısı ve “Seçim Bildirgesi”ni yazan heyetin başında bulunan Beşir Atalay’ın da; “Biz Seçim Bildirgesine Başkanlık Sistemini de yazdık, gönderdik” demesi Başbakanın “Ben kendi kalemimle yazdım” iddiasını boşa düşürüyorsa da, burada tartışmak istediğimiz “Seçim bildirgesine Başkanlık sistemini kimin yazdığı” değil. Çünkü burada asıl önemli olan AKP’nin Seçim Bildirgesi’nin “Başkanlık Sistemi” ile ilgili maddesini “kimin yazdığı değil, kimin yazdırdığı”dır. Nitekim Erdoğan da, seçim bildirgesi yazılırken her aşamada kendisine bilgi verildiğini ve görüş bildirdiğini belirtiyor hatta “Seçim bildirgesini birlikte yazdık” demeye gelen şeyler söylüyor.
Başbakan Davutoğlu; “Ben kendi kalemimle yazdım” diyerek, “Biz Cumhurbaşkanının vesayeti altında değiliz, kendi iradesi olan bir partiyiz” demek istiyor ama bu hiç de inandırıcı görünmüyor. Çünkü AKP yönetiminin “Başkanlık Sistemi”ni seçimde oy kaybettireceği için “Seçim Bildirgesi”ne almak istemediği, biliniyordu. Dahası Cumhurbaşkanı Erdoğan, AKP yönetimi ile “istişare etmeden” “AKP’nin bu seçimde Başkanlık Sistemini ve Yeni Anayasa’yı seçim bildirgesinin merkezine alması”nı ilan etmekle de kalmamış bu düşüncesini seçim kampanyasına da dönüştürmüştü. Haftalardır; sadece Cumhurbaşkanının konuşma yapıp siyasal gündemi kilitlemesi için uydurulmuş, “Muhtarlar toplantısı”, “Kabzımallar toplantısı”, “Toplu açılış törenleri”nde Erdoğan, her gün “Bize yeni bir Anayasa lazım onun da Başkanlık Sistemini getirmesi lazım” diye konuşmaktadır. Nitekim Beşir Atalay, AKP yönetimine sunduğu bildirge metninde, seçim kampanyasında “Yeni Türkiye için yeni anayasa ve başkanlık sistemi” sloganlarının ön planda kullanılacağını söyleyerek, AKP’nin Erdoğan’ın ilk söylediğine geldiği, yani Erdoğan’ın Davutoğlu ve ekibine bir kez daha diz çöktürdüğü anlaşılmaktadır.
Kuşkusuz ki böylece AKP içinde Başkanlık sistemi tartışması bitmiş olmaz. Tersine, “Başkanlık Sistemi”nin “batı tarzı” mı yoksa Saddam Hüseyin, Hüsnü Mübarek, El Beşir gibi Ortadoğu geleneğinden esinlenen “Osmanlı-Türk usulü bir sistem” mi olacağı tartışması AKP içinde elbette sürecektir. Sorunun bu yanı AKP yönetiminin bileceği bir şeydir. Ama şu da bir gerçek ki, Erdoğan’ın kendisini “Ebedi başkan yapmak” için giriştiği kampanya bir yandan seçimde “400 milletvekili çıkarma” etrafındaki niyetleri açığa vururken öte yandan da Meclis çoğunluğuna ve hükümet gücüne dayanarak fiili başkanlık sistemi uygulamakta ve ihtiyaç duydukları yasal düzenlemeleri yapmaktadır. İç Güvenlik Yasası’nın alelacele çıkarılması, “Örtülü Ödeneğin” Cumhurbaşkanının kullanımına açılması, askerle ve milliyetçi odaklarla ittifak yenilemeye gidilmesi, eğitimin dinileştirilmesi ve dış politikadaki yeni Osmanlıcı hatta ısrar,… AKP’nin ana seçim sloganı olan “Yeni Türkiye için yeni anayasa ve başkanlık sistemi” etrafında tarif edeceği Yeni Türkiye’nin tartışmasını da getirecektir.
Dolayısıyla 7 Haziran seçimi, halk demokrasisi ile AKP’nin ülkeyi tek adam yönetimine, diktatörlüğe götüren planlarına karşı mücadelenin örgütlenmesinin de yenilendiği bir seçim olacaktır.
Evet 7 Haziran seçimi, böyle bir demokrasi mücadelesinin yaygınlaştırıldığı bir sürecin örgütlenmesini görev olarak önümüze koyarken, aynı zamanda AKP’nin diktatörlüğe giden yolunun kesilmesinin de ilk ve belirleyici adımı olan seçim barajını yıkacak bir seçim kampanyasının örgütlenmesi görevini de önümüze koymaktadır. Çünkü bugünün koşulları dikkate alındında HDP’nin barajı aştığı bir 7 Haziran seçimi, AKP’nin Türkiye’yi dinsel referanslara dayalı bir diktatörlük hayallerinin “betona gömülmesi” demektir.
Bu yüzden;
-AKP’nin düzenine karşı halk demokrasisini savunmak,
- Seçim barajını yıkacak güçleri birleştirip mücadeleye çekmek,
- Bu seçimin AKP ile HDP etrafında birleşen demokrasi güçleri arasında olduğunu anlamak,
- AKP’nin önünün kesilmesi ve yenilgiye uğratılmasına önem verdiğini söyleyen “sol” parti ve çevrelerin görmezden gelemeyeceği şeyin, HDP’nin barajı aşması için ellerinden geleni yapmaları olduğunun farkına varmaları, aksi halde, hangi “kutsal ilkelere” sarılırlarsa sarılsınlar AKP ve Erdoğan’ın diktatörlük heveslerine çanak tutmuş olacaklarını bilmeleri çok önem kazanmıştır!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa