Zirve davası kumpasa kurban gitmesin
Rahip Santoro, Trabzon’da 5 Şubat 2006’da 16 yaşında bir genç tarafından katledildiğinde, bu alçakça saldırı aslında çanların kimin için çaldığını da gösteriyordu.
Cinayet çocuk yaştaki birine yaptırılmıştı ve o dönemde dolaşıma sokulan ‘Misyonerlik faaliyetleri ile mücadele’ konseptine uyumlu bir gelişmeydi.
Bu cinayetin arkasındaki güç tartışılırken, Hrant Dink, 19 Ocak 2007’de yayın yönetmeni olduğu Agos gazetesinin İstanbul, Şişli’deki binası önünde 17 yaşındaki Ogün Samast tarafından silahla vurularak öldürüldü.
Üç ay sonra, 18 Nisan 2007’de ise, çoğu üniversiteye hazırlık yaşındaki zanlılar Malatya’daki Zirve Yayınevi’ne yapılan baskında biri Alman ikisi Türk üç Hıristiyan’ı boğazlarını keserek katlettiler.
Sanıkların profilleri ve ifadeleri açısından değerlendirildiğinde, Zirve Yayınevi katliamını gerçekleştirenler, Rahip Santoro ve Hrant Dink cinayetlerinin failleri ile aynı tornadan çıkmış gibiydi. Sanıklardan dördü 2006 yılının eylül-Eekim aylarında Malatya’da faaliyet gösteren bir öğrenci yurdunda kalırken tanıştıkları yönünde ifade verdiler. Sanıklardan Emre Günaydın misyonerlik faaliyetleri ile ilgili çeşitli internet sitelerinden bilgi edindiğini ve misyonerlerin Malatya’da faaliyet gösterdiklerini bu yolla öğrendiğini, daha sonra arkadaşlarını da bu durumdan haberdar ettiğini ifadesinde belirtti.
Bugün, Zirve Yayınevi davasının 103. duruşması görülecek. 8 yıldır süren bu davada şu an tek tutuklu sanık Varol Bülent Aral. O da mahkeme heyetine ve davanın müdahil avukatlarından Erdal Doğan’a hakaret ve tehdit nedeniyle tutuklu bulunuyor.
Ve AKP Hükümeti ile Gülen Cemaatinin girdiği çatışma sürecinin ardından, Yalçın Akdoğan’ın ‘Milli orduya kumpas kurdular’ sözleri bilindiği gibi yeni bir dönemi başlangıcı olmuştu. Bu yeni dönemde Hükümet, Cemaat ile mücadelesinde TSK’yi ve ulusalcı çevreleri yanına alma taktiğini devreye soktu. Ergenekon davaları da ‘uydurma’ ilan edilerek, sorumluluğu tamamen eski ortak Cemaate havale edildi.
Zirve Yayınevi katliamı davasında bir dönem müdahil avukatlık yapan Orhan Kemal Cengiz’in, geçtiğimiz yıl Twitter hesabından gösterdiği tepki bu açıdan anlamlıydı: “Şimdi moda Ergenekon davaları uydurulmuştu demek. Bir sürü yanlış vardır o davalarda ama tamamen ‘uyduruldu’ diyenler sahtekarlık yapıyor. Zirve davasında misyonerler-PKK ilişkisi gibi, sahte dokümanlarla 26 klasör üreten askerleri bilmesek bu ‘kumpas’ modasını biz de yutacağız.”
Girilen yeni konjonktür, bu davanın da altının zaman içinde boşaltılacağı endişesini besliyor.
Ancak çok açık ki, böylesi bir vahşetin, “kumpas” modasının rüzgarıyla örtülmesi, kandan bir yorganın daha üzerimize örtülmesinden başka bir anlama gelmeyecek.
Zirve Yayınevi davasının şu anki aşamasındaki en önemli gelişmelerden biri, Ahmet Hurşit Tolon’dan elde edildiği belirtilen ve avukatının ‘gerçek dışı’ diyerek reddettiği misyonerlikle ilgili psikolojik harekat seminerlerinin Genelkurmay tarafından kabul edilmiş olmasıdır.
Mahkemenin talebi üzerine Genelkurmay 2 Nisan 2009 tarihli cevabında, bu konudaki CD’yi ve içindeki metinleri kabul etti ve şöyle dedi:
* İlk sunu, “GNPP” isimli kullanıcı tarafından 03.12.1997’de oluşturuldu.
“61847_0304” isimli kullanıcı tarafından 25.10.2004 tarihinde son kez kaydedildi.
* İkincisi, “psk hrk” isimli kullanıcı tarafından 28.05.1995’te oluşturuldu.
“B119-0101” tarafından 30.12.2003’te son kez kaydedildi.
Genelkurmay detaylı biçimde dosyaların ilk oluşturulma ve sonraki güncelleme tarihlerini mahkemeye yolladı. Psikolojik Harekat Dairesinde hangi kullanıcı adının hangi subaya ait olduğunu da bildirdi.
Peki bu tabloyu nasıl okumak gerekiyor? Bu soruyu davanın müdahil avukatlarından Erdal Doğan’a sordum. Onun yanıtı ve sorularıyla noktalayalım:
“Genelkurmay Başkanlığının Zirve Yayınevi (eski adıyla Kayra Yayınevi), Hıristiyanlar ve misyonerleri hedef alan bu türden psikolojik hareket unsuru eylemleri öncelikle dehşet vericidir. Bu türden psikolojik harp unsuru materyallerle Hıristiyanlar düşmanlaştırılmış ve toplumda birer nefret ögesi haline getirilmiş ve cinayetler için de tetikçi bulunmuştur. Genelkurmayın bu cevabında da görüleceği üzere CD’lerdeki ilk işlemleri 95 ile 97 yılında yapılmış son işlemleri de 2003 ve 2004 yılında gün ay ve saat ve dakika vererek belirtilmiştir.
Bu materyalleri elinde bulunduran, kullanan hatta üreten kişilerle ilgili Genelkurmay herhangi bir işlem yapmış mıdır? Ya da halen bu türden psikolojik hareket unsuru dokümanlar veya çalışmalar yapılmakta mıdır?”
Evrensel'i Takip Et