05 Nisan 2015 01:00

Şehirdeki yabancı ve kızgın delikanlı

Şehirdeki yabancı ve  kızgın delikanlı

Fotoğraf: Envato

Paylaş

1960’ların başında Vedat Türkali ve Ertem Göreç’in ortak çalışmalarından ilk işçi ve grev filmi olarak kabul edilen Karanlıkta Uyananlar (1964) adlı film çekilir. Bir boya fabrikasındaki işçilerin bilinçlenmesi, uyanışı anlatılır. Film, senaryo yazarı Vedat Türkali’nin toplumcu kimliğinin bir ürünüdür.
2. Antalya Film Şenliği’nde (1965) Karanlıkta Uyananlar filmiyle, 14. Antalya Film Şenliği’nde de (1977) Kara Çarşaflı Gelin filmiyle en iyi senaryo ödüllerini alır Vedat Türkali.

ŞEHİRDEKİ YABANCI

Halit Refiğ 1962 yılında çektiği Şehirdeki Yabancı filminde, kara elmas kenti Zonguldak’a götürür bizi. Filmin senaryosunu Vedat Türkali yazmıştır. Şehirdeki Yabancı filmi sansüre takılan, sinema tarihimizdeki önemli ilk toplumcu gerçekçi filmlerdendir.
Maden mühendisi Aydın, yurt dışındaki eğitimini tamamlamıştır ve doğup büyüdüğü Zonguldak’a döner, maden işletmesinde çalışmaya başlar. İdealisttir, hayatın kötülükleriyle mücadele edebileceğini ve dönüştürebileceğini düşünür.
Yıllar önce, maden emekçisi babası ve Ağaçlıgillerin villasında hizmetçi olarak çalışan annesi Gülsüm ölünce, bölgenin zengin kişilerinden Selami (Ağaçlıgil) Bey, “Bu çocuğu ben okutacağım” demiştir. Genç mühendisi karşılayıp evine götürür Selami Bey.
Selami Bey: Ee, anlat bakalım, İngiltere’de, kömürün nasıl çıkarıldığından başka bir şey öğrendin mi?
Aydın: Öğrendim. Birlikte yaşayan insanların, birlikte mesut olabileceğini, nasıl çalışmaları ve dayanışmaları gerektiğini öğrendim.
Selami: Vay vay vay, ne dediğini anlamıyorum ama herhalde iyi şeyler söylüyorsun.
Aydın: Beni yıllarca okutup yetiştirdiniz, Selami Ağabey. Babam öldü, bana babalık ettiniz. Size çok şey borçluyum, biliyorum.
Aydın evde, ummadığı bir ‘kötü sürpriz’le karşılaşır. Selami Bey’in karısı, onun geçmişteki büyük aşkı Gönül’dür.
Aydın, “Ben bir kız hatırlarım, iki örgü saçı, tebessümü gözlerimin önünden hiç silinmez. Ailesi çok fakirdi ama ne yapıp edip onu enstitüye göndermişlerdi. Babasının ona siyah bir okul önlüğüyle bir kolalı yakadan daha gösterişli bir giyim yapacak kudreti yoktu. Fakat o, gene de muhitin en güzel kızıydı. Kimsenin haberi olmadan gizlice buluşurduk. Geleceğe dair hayaller kurardık,” dediğinde Gönül’ün cevabı da iç burkucudur: “Bazı şeyler insanın elinde değil. Babam öldükten sonra yapayalnız kaldım. Senden de haber alamıyordum. Uzun süre çok sıkıntı çektim. Sonunda Selami Bey’in karısı olmayı kabul ettim. Benden yaşlıydı. Bir de çocuğu vardı. Her şeye rağmen hayatıma bir kurtarıcı olarak girmişti.”
Madendeki ilk incelemelerde, destek için kullanılan direklerin bu işe uygun olmadığını görür Aydın. Bu direkler nedeniyle sonraki günlerde bir de göçük olur. Hep dostluğunu gördüğü Nazif Usta ile işletme müdürü Rahmi Bey’e giderler. O pek ilgilenmeden onları Orman İşletmesi’nden tüccar Mustafa Bey’e gönderir.
Nazif Usta, orman yolunda Aydın’a direkleri Mustafa Bakırcı’dan aldıklarını söyler: “Ne dalavereci heriftir o, bilemezsin. Kaç şikayet oldu bu direk işinde. Ormandan aldığı iyi direkleri başka tarafa gönderir, bozukları bize. Bir ara düzeltir gibi yapar, sonra gene bildiğini okur.” Aydın, “Kabahat, ona bildiğini okutanlarda” diye cevaplar ustayı.
Şehrin ileri gelenlerinden işadamı Mustafa Bey, gazeteci Sabri, işadamı-politikacı Şerafettin Bey, ‘bozuk düzen’i değiştireceğine inanan Aydın’a cephe alırlar. Aydın’ın başına dertler açılır. Direk işini kurcaladıkça yalnızlaşan Aydın’la Selami Bey arasında şöyle bir konuşma geçer:
Aydın: Mustafa Bakırcı nasıl almış bu işi?
Selami: Particilik meselesi. Partinin kuruluşu sırasında çok para sarf etmiş. Şerafettin Toraman da bu bölgede partinin en faal elemanı.
Aydın: Anlayamıyorum, parti menfaatleri insan canından daha mı üstün?
Selami: Boş veer. Bütün bunlar bana vız gelir. Balığımı avlar, keyfime bakarım. Sen de rahatının kaçmasını istemiyorsan ne başkasının işine burnunu sok, ne de başkasının derdini kendine dert edin.
Millet gazetesinin hem sahibi hem başyazarı hem de satıcısı olan Sabri, Aydın’a gazetede bir yazı yazdırır. Aydın yazıda, “Seçimlerde oy toplamak için cami yaptırmaktan önce çalışanların durumunu düzeltmek zorundayız” demiştir. Yazı çıkınca Sabri, Şerafettin ve Mustafa Beyler tarafından ikna edici bir şekilde azarlanır. Sabri, Aydın’la Gönül’ün geçmişteki sevgilerini bildiği için bu konuyu kurcalayan bir yazı kaleme alır.
Üzücü ve yıpratıcı olaylar gelişir. “Böyle adam bulunmaz vallahi” diye sevgi gösterisinde bulunanlar dahil, herkes Aydın’a yapmadığını bırakmaz. Yürürken omuz atmalar, üstüne tükürmeler...
Yanında bir tek Nazif Usta vardır. “Ne nankör heriflersiniz be. Utanmıyor musunuz böyle davranmaya. Hakkınızı aradı, belalara girdi bizim için. Aydın Bey gelince rahatı kaçanların uydurmaları bunlar. Anlamıyor musunuz?” diye savunur genç adamı. Filmin sonunda kötüler cezalarını çekse de Aydın yorgun ve yılgındır. “Hiç takdir etmediler beni. Elimden artık bir şey gelmez, Nazif Çavuş. Ne yapmak istedimse önüme bir engel çıkardılar. Elimi kolumu bağlamaya çalıştılar” der. Nazif Usta’nın cevabı anlamlıdır:
“Yok, öyle bir laf. Millet, bunun için mi seni yabancı memleketlerde okuttu? Bu memlekete her hizmet etmek isteyen bu kadar çabuk bozguna uğrarsa, zoru görünce ters yüz kaçarsa bizim halimiz ne olacak. Üstünde büyüdüğün topraklara, içinde yaşadığın insanlara sevgin laftan ibaret değilse, çalışacaksın. Her şeye rağmen çalışacaksın.”

KIZGIN DELİKANLI

Vedat Türkali ve Ertem Göreç ortak çalışması olan 1964 yapımı Kızgın Delikanlı’da, ağa ile topraksız köylünün ilişkileri anlatılır. “Toprak reformu” tartışmalarının yapıldığı dönemde çekilen film, içeriğinden dolayı da ayrı bir önem taşır.
Babasından kalan toprakları yakınları tarafından yağmalanan Amerika’da yaptığı ziraat mühendisliği öğrenimini yarıda bırakarak, hakkını aramaya gelen Murat’ın, avukat Sevil’le birlikte yaptığı mücadelenin öyküsü. Amerika görmüş bir ağa oğlu olan Murat ile Avukat Sevil, köylüleri toprak reformu konusunda bilinçlendirirler. Köylülerle birlikte, köylüler için ağalara karşı mücadele ederler.
Güzel bir avukat ve yakışıklı bir boksör birlikte, Eşkıya Tepegöz’ü, ağaların çeşitli tuzaklarını ve yıldırma politikalarını, Ankara’dan gelen bürokrat torpillerini alt ederler ve film, köylülerin kazandıkları toprak üzerinde ağalara meydan dayağı atmalarıyla sonlanır.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa