P5+1 ve İran Çerçeve Anlaşması-2: ‘Değersiz yalnızlık’ İran duvarına da çarptı!

Dün bu köşede, P5+1 ülkeleri ile İran arasında, “İran’ın nükleer programı” ile ilgili “Çerçeve Anlaşma”nın bölge için anlamı üstünde durmuş, bu anlamın aynı zamanda bölgenin haritasının yeniden çizilmesiyle bağlantılı olduğuna değinmiştik.

Bugün bu anlaşmanın yapılması sonrasında bölgedeki başlıca ülkelerin, özellikle de Türkiye’nin pozisyonuna değineceğiz.

Şu apaçık ki, dün de bu köşeden belirtildiği gibi bu “Çerçeve Anlaşma”yla İran yönetimi, hem bölge politikası, hem iç politika hem de ekonomik politikalarını hayata geçirme bakımından rahatlamıştır. Ama burada “anlaşmanın diğer tarafında” yer alan P5+1 ülkeleri, özellikle de ABD, İngiltere, Fransa, Almanya, bölgenin haritasının yeniden çizilmesine varan düzenlemeler yapmaya çalışırken yeni ve çok önemli bir avantaj edinmişlerdir. Bu avantaj İran’la ilişkilerinin normalleşme yoluna girmesidir! Çünkü böylece batılı ülkeler, bölgeye müdahale ederken artık İran’la da dolaysız bir biçimde ilişkiye girerek ellerini rahatlatırken, aynı zamanda bölgede İran’la “bölgesel liderlik” mücadelesi veren Suudi Arabistan, Mısır ve Türkiye’ye karşı şimdi İran’ı da rekabet sahnesine sürme imkanını elde etmişlerdir. Hele de İran’ın Şiiler içindeki etkisi, Irak, Suriye, Yemen’deki çatışmaların doğrudan tarafı olduğu dikkate alındığında, bu gelişmenin Suudi Arabistan, Türkiye ve Mısır’ın batılı emperyalistler karşısında inisiyatiflerini de hayli sınırlayacağı apaçıktır.

Dün ve bugünkü söylenenler çerçevesinde baktığımızda, Türkiye’nin bölgedeki en eski ve en güçlü rakibi, en büyük komşusu İran’ın bölge siyasetinde tarihsel önemdeki adımından, bölgenin haritasının değiştirilmesi için yapılan girişimlerden söz ederken Türkiye’den hiç söz etmedik. Çünkü buna ihtiyaç olmadı. Bu da Türkiye’nin, bölgeye çekidüzen vermede, bölgedeki haritaların yeniden çizilmesinde batılılar için artık eskisi kadar bile önemli olmayacağı anlamına gelmektedir. Tabii ki, yeni Osmanlıcı dış politikada ısrar edilirse, bölge ülkeleri için “büyük ağabeylik”, “koruyuculuk” adı altında ülkelerin iç işlerine müdahaleye, İslamcı terörist örgütlerle bölgede oyun tutmaya, diplomasinin görevlerinin MİT’in örtülü operasyonlarına indirgemeye devam edilirse!

Cumhurbaşkanı Erdoğan dün, işte bu koşullarda, bir günlük bir “çalışma ziyareti”  amacıyla “Çerçeve Anlaşması” için zafer kutlamaları yapan İran’a gitti. 

Erdoğan, İran’a giderken, havalimanında bir açıklama yapmayarak, en geleneksel adetlerden birini yerine getirmedi! Enerji ve ekonomi konularında görüşmelerin yapılacağı bu ziyarette, Yemen’le ilgili Türkiye’nin tutumunun da İran’a “birinci ağızdan” iletileceği belirtiliyor. 

Ancak özellikle Yemen’le ilgili Türkiye’nin görüşünün İran’da pek hoş karşılanmadığı da biliniyor. Nitekim Erdoğan’ın, Yemen’e saldıran Suudi Arabistan’a destek verirken İran’ın Yemen, Irak ve Suriye politikasına da her tür “Diplomatik nezaket sınırlarını aşan”  suçlayıcı açıklamaları İran’da tepkiyle karşılanmıştı. Bu çerçevede Erdoğan’ın ziyaretine de tepki gösteren İran Meclisinden 65 milletvekili Cumhurbaşkanı Ruhani’ye Erdoğan’ın ziyaretini ertelemesi ya da iptal etmesi için çağrı yapmıştı.

İran’ın böyle moral bir üstünlük kazandığı bir zamanda iki ülke ilişkilerinin de gerildiği koşullarda Erdoğan’ın ziyaretinin nasıl bir yararı olduğunu, olacağını, bugünden itibaren göreceğiz. Ama gelişmelerin Türkiye’nin yararına olmayacağını da şimdiden söyleyebiliriz.

“Çerçeve Anlaşması”yla toplam üstünden bakıldığında; evet İran bölgede kendi pozisyonunu batılılara da kabul ettirerek, önemli bir başarı sağlamıştır. Bu da bölgede liderlik iddiasındaki Mısır, Suudi Arabistan, özellikle de Türkiye için kaybetmek anlamına gelmektedir. İsrail de bu sefer, kaybedenlerin safındadır. Ama “Çerçeve Anlaşması” yapılması demek elbette batılılarla 36 yıldır süren çatışmanın bir anda can ciğer kuzu sarmasına  döneceği anlamına gelmiyor. Yani İran batı ilişkileri kısa sürede “normal” seviyesine çıkmayacaktır. En azından 30 Haziran’da  yapılacak “nihai anlaşma”dan sonra ancak taşlar yerine oturmaya başlayacaktır.

Türkiye’nin ise, Yeni Osmanlıcı dış politikaya halel gelmesin diye “değerli yalnızlık” olarak kutsallaştırdığı “yalnızlığının”, yeni oluşacak Ortadoğu piyasasında İran parasıyla bile beş para etmediğinin çok yakında görüleceğini söyleyebiliriz.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Kamuda işçiden gizli pazarlık

Kamuda işçiden gizli pazarlık

Türk-İş ve Hak-İş’in üç genel başkan yardımcısı, 600 bin işçiyi kapsayan kamu toplu sözleşme görüşmeleri için önümüzdeki hafta Çalışma Bakanlığına sunmak üzere zam talebini belirledi. Ancak zam oranı açıklanmadı. Pazarlığı yapılacak rakamdan haberi olmayan işçiler tepkili: “Neyi kimden gizliyorsunuz, taslağı açıklayın.”

22 bin 131 TL Türk-İş'in belirlediği açlık sınırı

72 bin TL Türk-İş'in belirlediği yoksulluk sınırı

30 bin TL kamu işçisinin ortalama ücreti

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
BİRTEK-SEN Genel Başkanı Mehmet Türkmen'in tutukluluğuna yapılan itiraz "kaçma şüphesi" gerekçesiyle reddedildi.

Evrensel'i Takip Et