10 Nisan 2015 00:55

Yolun sonuna gelirken

Yolun sonuna gelirken

Fotoğraf: Envato

Paylaş

ABD ekonomisinde 2008 krizi sonrasında uyulamaya konulan düşük faiz, ucuz dolar politikası “gelişmekte olan ülkelere” dönük büyük bir fon akışını da beraberinde getirmişti. Bu sayede 2010 yılından itibaren pek çok “gelişmekte olan” ülke ekonomisi hızlı bir şekilde büyüme kaydetti. Bugün gelinen noktada ABD ekonomisinin ağır aksak da olsa bir toparlanma sürecine girdiği, işsizliğin yüzde 5.5 ile kriz öncesi seviyelere gerilediği görülüyor. 

Fed halihazırda varlık alımlarına son vererek para musluğunu kıstı, bu yıl içerisinde ise faiz oranlarını yavaş ve kademeli bir şekilde yukarıya çekmeye başlaması bekleniyor. Bu durum Türkiye gibi yurt dışından gelen sıcak paraya bağımlı bir büyüme modelini sürdürmeye çabalayan ekonomilerdeki kırılganlığı arttırıyor, kurlarda sert dalgalanma yaratırken, içerideki faizler üzerinde yukarı yönlü bir baskı yaratıyor. 
Mevcut tablo bugüne kadar dış piyasa koşullarının sağladığı avantajlarla yerini sağlamlaştıran AKP iktidarını özellikle yaklaşan genel seçimler öncesinde fazlasıyla huzursuz ediyor. Her ne kadar komplo teorileri ile savuşturulmaya çalışılsa da, AKP’nin ülkemize bahşettiği “ekonomik istikrarın” makyajı gün geçtikçe dökülüyor. 

Öncelikle şunu belirtelim. Ortada bir ekonomik mucize falan yok. Geçtiğimiz günlerde Erinç Yeldan’ın da vurguladığı gibi 2003-2014 yılları arasında, yani AKP iktidarı süresince ekonominin ortalama büyüme hızı yüzde 4.4. Bu oran Cumhuriyet dönemi ortalama büyüme hızı olan yüzde 4.9’un gerisinde. Kısacası Erdoğan’ın Yeni Türkiye’si, Eski Türkiye’den daha yavaş büyümüş. Ekonomik istikrar söyleminin seçmen nezdinde karşılık bulmasının başlıca nedeni ise önceki on yılda yaşanan ağır ekonomik travma. 1993-2002 dönemi “gelişmekte olan ekonomilerde” yaşanan sert dalgalanmalara paralel olarak, ortalama yüzde 3.3 büyüme hızı ile Türkiye ekonomisinin en kötü performansı sergilediği on yıl olarak da göze çarpıyor. Aynı dönemde yaşanan siyasi istikrarsızlığın bu duruma katkısı da elbet tartışılmaz, ama tersten düşünürsek ekonomik performansın siyasi istikrarsızlığı beslediği de pekala söylenebilir.  

AKP’nin iktidarı süresince elini rahatlatan ise ABD’nin ucuz dolar politikası oldu. ABD’de 1994 yılından itibaren yükselişe geçen faiz oranları 2000-2002 dönemindeki NASDAQ krizi ve 11 Eylül saldırısı sonrasında tarihi düşük seviyelere geriledi. Bu durum “gelişmekte olan ülkelere” dönük sıcak para girişlerini hızlandırırken, ekonomileri de hızla büyüdü. 2005 yılından itibaren tekrar yönünü yukarı çeviren faizlerin yükselişi 2008 krizi ile son buldu ve ucuz dolar dönemi ufak bir kesinti ile devam etti. Bu süre zarfında uluslararası sermayenin talepleri doğrultusunda ekonomisini yeniden yapılandıran Türkiye, yabancı sermaye girişleri ile büyüme hızını yukarılara taşırken, yüksek cari açık ve hızla artan dış borç stoğu mevcut büyüme modelinin uzun vadede sürdürülebilirliğinin sorgulanmasına yol açtı. Fed’in faiz kararı önümüzdeki dönemde kısa vadeli sermaye hareketlerinin yönünü belirlemesi açısından özellikle Türkiye gibi sıcak para girişlerine bağımlı ekonomiler için büyük önem taşıyor.

Son günlerde tartışılan bir diğer konu ise Fed’in varlık alım programı çerçevesinde piyasadan çektiği tahvillerin vadesi doldukça açığa çıkacak likiditeyi yeniden tahvil piyasasına yatırıp, yatırmayacağı. Hatırlayacağınız gibi, Fed 2008 krizi sonrasında piyasadaki likidite sıkışıklığını aşmak, varlık fiyatlarındaki sert gerilemenin önüne geçmek ve uzun vadeli faizleri aşağı çekmek amacıyla hazine tahvillerinin yanı sıra ipoteğe dayalı menkul kıymetleri de içeren ve üç aşama sonunda piyasalara 4.5 trilyon ek likidite sağlayan bir varlık alım programı başlatmıştı. Bu program çerçevesinde Fed’in bilançosu hızla genişlerken portföyündeki tahvillerin toplam değeri de 4.2 trilyon doları aşmıştı. Eğer Fed önümüzdeki dönemde vadesi dolan tahvillerin yerine yenisini koymamayı tercih ederse bu durumda faizlerin yükselişe geçmesini de bekleyebiliriz. Bu açıdan Fed’in politika faizi kadar yeni tahvil alımlarına dönük politikası da piyasa faizlerinin belirlenmesinde önemli rol oynayacak.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa