‘Aynı gemideyiz’ meselesi (5)
Kirvem,
Tanrı’nın her kula kolay kolay nasip etmediği bir bolluk ve bereket içinde yaşadığımız şu güzelim “cennet” vatanımızın aziz topraklarındaki “siyaset arenası”nda, son günlerde her bakımdan hararetli, fevkaladenin fevkinde hareketli bir “bahar temizliği”nin arifesinde olduğumuz hepimizce malum!
Nitekim şunun şurasında yüzüp yüzüp neredeyse gari kuyruğuna dayandığımız çok önemli bir görevi “vatandaş” kimliğimizle yerine getirmek için seçim “sandık”larının başına “marş marş” komutuyla sabahın karanlığında koşmak üzere sabırsızlanıyoruz!
Milletler camiası içinde “Demokrasi” adlı gemiye kapağı attığımız ilk günlerden itibaren bu ummanda yol alırken hafif yollu tökezlemelere, zırt pırt devreye giren sıkıyönetim, o hal, bu hal, ihtilal, balans malans ayarlarıyla “zaman”ı bol kepçe harcamamıza rağmen yine de demokrasiden yana olan “kıble”mizden hiç şaşmadık elhamdülillah!
Politikacı kimi eski “kurtlar”, bu yolda hayli dirsek çürütmüş “kurmay”lar, yıllardan beri milletin yüce çatısı altında daha önceden kaptıkları veya bir bakıma sanki “tapu”sunu sahiplendikleri “koltuk”larını şu ya da bu nedenle kaybetmemek için kendilerince tedbirlerini alıp bu baptaki deneyimlerini tazelerken, kimileri de yine bu yüce meclisin “cümle” kapısından ilk kez bismillah deyip içeri girebilmenin heyecanıyla mensubu oldukları siyasi partinin şartlarını, şurtlarını kazasız belasız yerine getirmek gayretiyle terleyip, böylece ulaşılması hayli zor olan bu “menzil”in hesaplarıyla yatıp kalkıyorlar.
Önümüzdeki günlerde bu konuda kimlerin evdeki hesapları çarşıya uyacak, ya da fiyaskoyla noktalanacak, keza yine kimlerin sarığı, fesi, kasketi düşüp keli görünecek, veya aynı minvalde kimlerin usturayla kazınmış başları “ampul” misali şıkır şıkır parlarken, diğer yandan hangi “hatun”larımızın, hangi “bacı”larımızın deveye hendek atlatırcasına çıktıkları bu yolda yüzleri gülecek, ya da tam aksine gül benizleri sararıp solacak, bunu, bu filmi hep beraber otuz altı kısım tekmili birden memleketimizin; yazın vıcık vıcık ter, kışları soğan kokan sinemalarında hep beraber izleyeceğiz evvelallah!
Kirvem,”doğru”oturup “eğri” konuşmayı nedense “fıtrat”ıma daha uygun bulduğum için, aççık seççik şunu kendi payıma belirtmeliyim ki, kendimizce “demokrasi” diye adlandırdığımız bu “tekne”, dün olduğu gibi, bugün bu saat hep “şinanay yavrum şinanay” şarkısı eşliğinde yalpalayıp yol alırken, aslında en ufak bir fırtınada maalesef bir kayaya toslamaya ya da karaya oturmaya sadece meyilli değil, aynı zamanda da sanki buna mahkum!
Neden?
Çünkü milletçe içine doluştuğumuz bu “demokrasi teknesi”nin serdümeninde oturan kaptanlarımızın neredeyse tümü, “çoğulcu” demokrasi yerine, illa da “kelle paça” hesabına dayalı “çoğunlukçu” zihniyetin “tatara titiri” makamındaki borusunu öttürüp, üstelik rotalarını, haritalarını buna göre ayarlamayı huy edinmişler!
Kirvem, az önce yukarda belirttiğim fıtratıma ters düşse de, ben özüm yine de sırf memleketimizin, milletimizin, halkımızın hayrı için, bu kez de “eğri”oturup “doğru” konuşmam gerekirse; sebilullah, bilabedel diyeceğim şu ki, oturdukları kaptan köşklerinde her defasında şu ya da bu nedenlerle “pusula”larını şaşırıp, üç karışlık denizlerde bile acemilikleriyle teknelerini doğru dürüst yüzdürmeyi beceremeyen, ama “yavuz hırsız” misali ikide bir yolcuları haşlayıp, her defasında da “aynı gemideyiz” nakaratıyla kabak tadı veren bu “tekerleme”nin belki de bu seçimlerle birlikte pabucu dama atılmakla kalmayacak, dahası da, sözde demokrasimizin yılmaz “bekçi”si, utanmaz “belge”si olan zoraki “yüzde on barajına” rağmen, milletimiz tarafından “sandığa” mı gömülecek, kim bilir Kirvem!
Evrensel'i Takip Et