13 Nisan 2015 06:47

Bağımlılık

Bağımlılık

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Birkaç aydır uzun aralarla yazabiliyorum. Bu kez sık yolculuk yapmak ya da hafta sonlarını toplantılarda geçirmek gibi gerekçelerim yok. Derslerim ve sınırlı sayıda poliklinik başvuruları dışındaki tüm işlerimi bir süreliğine askıya aldığım gibi yazılara da aralıklarla devam edebiliyorum. Aralık ayında kafamdaki tuhaflıktan söz etmiştim ya, işte o tuhaflık uzun yıllardır kafamın bir köşesinde durup bana eşlik eden ve yavaş da olsa büyüyen bir kitlenin artık başa çıkabileceğimden biraz daha fazla sıkıntı vermesindenmiş meğer. Bu ayın sonunda bu uzun süreli ilişkimizi sonlandırmayı planlıyorum. Tam da o nedenle bir başka uzun süreli ilişkiyi sonlandırdım aldığım karar gereği, tarihi de belirleyerek Newroz ertesinde. Bilenler bilir, geç başlayıp arayı kapatmak için yoğun bir ilişki kurduğum sigarayı amansız bir iştahla tüketirdim. O nedenle bırakma kararıma kuşkuyla bakan çoktu. Özellikle sigara bıraktırma alanında insanlara destek veren meslektaşlarım, destekleyici yöntemleri önererek yardımcı olmaya çalıştılar; sağ olsunlar ama en çok kuşkucu yaklaşımları destek oldu. Canım kızım ve can dostlarım şahane bir veda yemeği düzenlediler Newroz gecesinde ve  benim de doğum günümde. Dostların dayanışması, meslektaşların kuşkusu ile inatlaşmanın da yarattığı kararlılık sonucunda neredeyse bir aydır sigarasız bir hayat sürdürüyorum böylece. Her insan biricik, her insanın yararlanacağı yöntemler farklı ama kararlılık en önemli adım bağımlılık ilişkilerinin sonlandırılmasında. Dayanışma duygusu da bu kararlılığın sürdürülmesinde destekleyici çünkü o dayanışmayı kuranlara verilen sözden dönmeme sorumluluğu var işin içinde.  
Memlekette toz dumandan göz gözü görmezken bu öznel durumu neden paylaştım diye düşünebilirsiniz. Gereksiz yere gazetemizin bir bölümünü işgal ettiğimden de yakınabilirsiniz elbette. Sigarayla kurduğum bağımlılık ilişkisini tam da bu toz duman halden kurtulmakta çektiğimiz güçlük ve şiddetle, otoriteyle kurduğumuz bağımlılık ilişkisine benzettiğim için paylaşmak istedim aslında. Stockholm Sendromu diye adlandırılan bir sorunlu bağımlılık ilişkisi tanımlanmıştır ruh sağlığı alanında. Bir banka soygununda rehin alan ile rehine arasındaki bağımlı ilişki üzerine yürütülen değerlendirmelerde rehin alanın rehinenin canını bağışlaması ile duyulan şükran bu bağımlılığın kurucu unsurları arasında sayılmaktadır. Bu değerlendirme belki bağımlılık adına şu önermeleri de akla getirebilir: “Sigara zararlı evet ama canımı da bağışladı bugüne dek”, “Devlet otoritesi özgürlüğümüzü elimizden aldı ama henüz bizi katletmedi.”
Siyasi aktörlerin güvenlik adı altında tüm özgürlükleri yok etme anlayışına karşıymış gibi yapıp, adliye girişinde kuyruğa girerek destek veren avukatların fotoğraflarını görünce otoriteyle bağımlılık ilişkimizi yeniden düşündüm. Hekim adayı genç meslektaşlarımızla insan hakları ve hekim sorumluluğu üzerine tartışırken hem insan yaşamını savunup hem de idamı ve işkenceyi savunan bir çizgide salınmaları üzerine kaygılanmamak da mümkün değil. Özgürlüklerden ve haklardan bu kadar kolay vazgeçmenin bir sorunlu bağımlılık ilişkisi olarak değerlendirilmesi, bu ilişkinin sonlandırılması için seçilecek yöntemler adına yol gösterici olabilir belki.
Devletle ilişkimizi gözden geçirmekte yarar var derim. Ermeni soykırımının 100. yılı bunun için geç de olsa anlamlı bir başlangıç olabilir. Yüzleşme kararlılığı bu ilişkinin ne denli sorunlu olduğunu ve mazur görerek şiddetine ortak olduğumuzu fark etmemize fırsat verebilir. Daha yakın bir tarihin kemiklerine sahip çıkmanın inadını da taşıyan Cumartesi İnsanlarından da destek alıp, eşsiz bir dayanışmayla özgürlüğümüzü kazanabiliriz.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa