15 Nisan 2015 00:57

Eymür'ün MGK itirafı ve Ağrı

Eymür'ün MGK itirafı  ve Ağrı

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Türkiye’nin yakın siyasi tarihinde Kürt partilerin parlamentoda temsiliyetini zayıflatmak için gerçekleştirilen devlet merkezli girişimlerin tarih olmadığını Ağrı pratiği ile bir kez daha gördük. 

Bugün hedef olan ise merkezinde Kürt hareketinin bulunduğu HDP’dir. 

1990’lı yıllar boyunca TSK bölge illerinde sadece operasyonal bir güç olarak savaşmaz, seçimlerde de bölge illerinde Kürt partisinin zayıflatılmasına yönelik bir tutum içinde olurdu. Bu yerleşik bir ‘Milli Güvenlik’ siyasetiydi. Kürt partisine karşı bir ilde hangi devlet partisi güçlü ise, TSK, polis ve tüm güvenlik güçleri onun lehine pozisyon alırdı.

Hizbulkontra’nın bölge illerinde faaliyette olduğu yıllarda o da bu sürecin bir parçası olarak devrede olurdu.
Geçtiğimiz cuma günü, Kürt işverenlerin katledilmesine ilişkin Mehmet Ağar, İbrahim Şahin, Korkut Eken ve Ayhan Çarkın’ın aralarında bulunduğu 19 kişi hakkında açılan davanın duruşmasında, Eski MİT’çi Mehmet Eymür’ün tanık olarak anlattıkları da bu politikaların toplam bir MGK siyaseti olarak işlediğinin itirafı niteliğindeydi.

Yapılan bütün eylemlerin MİT’e MGK’den çıkan kararlar ile geldiğini belirten Eymür, öldürme olaylarının bu çerçevede oluştuğunun altını çizdi. Eymür, 29 kişilik Kürt iş adamları listesinden sonra aralarında Mehmet Ali Birand’ın da bulunduğu 54 kişilik listenin de geldiğini anlattı. Savaş Buldan’ın katledilme olayına da değinen Eymür, Buldan’ın öldürülüp arabasının denize atıldığını söyledi. 

Ancak AKP’nin askerlere karşı, önünü açmak için Ergenekon davası gündemde tutulduğu süreçte, şaibeli olduğu yorumları yapılan belgeler bile manşetlere taşınıp, o manşetlere dayanarak tutuklamalar yapılırken Mehmet Eymür’ün bu dehşet itirafları sanki başka ülkedeki kirli ilişkilere dairmiş gibi gündemin gerilerine itildi.

Bugün de benzer bir süreci farklı açılardan yaşıyoruz. 10 saat 20 dakikalık süresi ile, 28 Şubat’takinden da daha uzun süren 31 Ekim 2014 tarihli MGK’de, Erdoğan’ın daha önce işaret ettiği ‘paralel yapıyla mücadele’ ile birlikte ‘çözüm süreci’ de ele alınmış, bildiride, “Milli güvenliğimizi tehdit eden ve kamu düzenini bozan iç ve dış, legal görünüm altında illegal faaliyet yürüten paralel yapılanmalar ve illegal oluşumlarla yürütülen mücadelenin kararlılıkla sürdürüleceği vurgulanmıştır” ifadeleri kullanılmıştı.
Kobanê’de YPG ve YPJ’nin IŞİD’i püskürtmesi üzerine, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve TSK’nin Türkiye’nin sınırındaki Kürt’lerin kazandığı konumdan rahatsızlıklarını ifade ettikleri hatırlanacaktır. Buna ek olarak, HDP’nin seçimlerde yüzde 10 barajını aşma ihtimali de, Kürt hareketinin meşruiyetini daha da genişleterek bir ‘milli güvenlik’ sorunu olarak ele alınmaktadır. 

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, HDP’yi kendisini başkanlığa götürecek yolda bir engel olarak görüyor olması da bu tabloyu destekleyen bir diğer gelişmedir.

Tüm bunları alt alta koyduğunuzda Ağrı’da yaşanan sürece de ulaşırsınız. 

Ağrı olayı bize, Kürt hareketinin meşruiyet zeminini zayıflatmak ve olabildiğince sınırlamak için başka tezgahların da devreye sokulabileceğini göstermektedir. Gerilim, kan ve provokasyon bu ülkede siyasetin dizaynında hep geçer akçe olmuş ‘milli güvenlik siyaseti’ gerçekleridir.
Kürt hareketinin bu gelişmeler karşısında provokasyondan uzak durulacağına dair güçlü mesajlar vermesi ise son derece değerli ve anlamlıdır. 

NOT: Geçen haftaki yazımın sonunda HDP’nin kendi yaptığı analizde 63 milletvekili çıkarması esasına göre hangi illerde milletvekili çıkarılabildiğini aktarırken, Isparta’da da 1 milletvekili çıkarılabileceği bilgisi yanlışlıkla yer almıştır. 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa