16 Nisan 2015

İşçinin hayat memat sorunu davası

Soma’daki maden ocaklarında 301 işçinin katledilmesiyle ilgili Soma davasının ikinci duruşması dün Akhisar Adliyesinde yapıldı. 

Pazartesi günü “güvenlik nedeniyle” mahkemeye getirilmeyen sanıklar, katliamda hayatını kaybeden işçilerin aileleri ve kamuoyundaki tepkiler karşısında dün mahkeme salonuna getirildiler.

301 işçinin iş kazası adı atında katledilmesinin davası olan Soma davası, facianın üstünden yaklaşık on bir ay geçtikten sonra başladı. Ama bu süre içinde 301 işçinin katline neyin yol açtığı, kimlerin nasıl bir role sahip oldukları da iyice görüldü. Facianın madeni işleten firmanın sahibinden dönemin başbakanına kadar uzanan sorumluların sorumluluklarını yerine getirmedikleri için gerçekleştiği, geçen süre içindeki tartışmalar, ortaya çıkan tanıklıklar ve belgelerle işçi aileleri ve emekten yana kamuoyunca iyice görüldü.
Onun için de artık bu gelişmeleri az çok izleyen herkes; bu büyük işçi katliamından sadece şirketin sahibi, üst düzey yöneticileri değil, ama en az onlar kadar ocakların işletme hakkını özel kişilere devreden politikanın sahibi Hükümetin, “Bu maden Türkiye’nin en güvenli ve en modern madenidir” raporu veren  müfettişlerin, en başta da madenlerdeki iş güvenliği ve çalışma koşullarını denetlemekten sorumlu çalışma ve enerji bakanlarının 301 maden işçisinin katlinde sorumluluk taşıdığını bilmektedir. Dahası maden ruhsatının dağıtılmasında tek yetkili başbakan olduğu için Dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan’ın da bu soruşturma çerçevesinde yargı önüne çıkarılmasının gerektiği artık “adil bir yargılama” isteyen kamuoyu vicdanı için elzem hale gelmiştir.

Ve pazartesi günü de, dün de “adil bir yargılama” talebinin öne çıkmasından anlıyoruz ki, olup biteni; bilim ve tekniğin gerekleri açısından yaklaşan mühendisler ya da facianın hukuki boyutuyla ilgili avukatlar değil, işçi aileleri de “adil bir yargılama” için, “sıralı” olarak sorumlulukları bulunan başbakandan bakanlık müfettişlerine kadar resmi yetkililerin de mahkeme huzuruna çıkarılarak yargılanmasını talep ediyorlar.
Ama bugüne kadar bırakalım bakanları, başbakanları, “Bu madenler en güvenli madenlerdir” diye rapor veren, “Patronların istediklerini rapor yapan” Bakanlık denetçileri, “Bakanlar izin vermediği için” yargı önüne çıkarılmamakta, dolayısıyla “adil bir yargılama” imkanı daha baştan önlenmektedir. 

Çünkü eğer bakanlık denetçileri de yargılama kapsamına alınırsa, “itiraflar” ve resmi yetki
-sorumluluk zinciri içinde bakanlara, Başbakana kadar uzanacağı biliniyor. Bu yüzden de devlet (Hükümet), en küçük bir taviz vermeye yanaşmıyor.

Nitekim bugüne kadar Çöllolar Kömür Ocağı faciasından Ermenek’e, Soma’dan Filyos Çayı üstündeki köprünün çökmesiyle 15 kişinin hayatını kaybetmesine kadar sayısız faciada, hiçbir kamu görevlisi yargılanamamıştır.

Eski 1914 yılında çıkarılan “Memurin Muhakemat Kanunu” yerine geçirilen “4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanmasına Dair Kanun” bir memurun yargılanmasını “amirinin iznine” bağlamıştır. Bu yüzden de gerçek sorumlular yargı önüne çıkarılamamaktadır.

Bugüne kadar bu yol pek çok “derin devlet” cinayeti, pek çok yolsuzluk, rüşvet davasında, pek çok kamuyla ilgili davada gerçeklerin üstünü örtmek için kullanıldığı gibi, toplumda infial uyandıran iş cinayetlerinde de devletin sorumluluğunun üstünü örtmek için kullanılmaktadır. 

Nitekim bugün böyle büyük iş cinayetlerinde yargılamalar, iş yerindeki teknik görevlilerle sınırlı kalmakta, en fazla şirketin bazı üst düzey görevlileri (Soma’daki gibi) yargı önüne çıkarılabilmektedir. 
Öyle ki iş cinayetinde ölen mühendis ve teknisyenler “mağdur”, “şehit” ilan edilirken sağ kalan iş arkadaşları “sorumlu”, “şüpheli”, “sanık” olarak yargılanmaktadır!

Bu yüzden Soma davası, sadece “bir toplu iş cinayeti” davası değil aynı zamanda “bir adalet arayışı” davası da olmuştur.

Bu yüzden Soma davası sadece katledilen işçi ailelerinin değil, sadece Soma’lı maden işçilerinin de değil, Türkiye’nin bütün bir işçi sınıfının iş güvenliği, aynı anlama gelmek üzere can güvenliği davasıdır.
Bu yüzden Soma davası herkesten önce,  işçilerin, emekçilerin sendikalarının, kamuoyunu bilgilendirme, işçileri, emekçileri eğitme, onların davanın tarafı olarak davranma, sendikayım diyen sendikaların davaya her bakımdan müdahil  olmaları gereken bir davadır.

Bu yüzden bu dava işçilerin, emekçilerin hayat memat davasıdır!

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Kamuda işçiden gizli pazarlık

Kamuda işçiden gizli pazarlık

Türk-İş ve Hak-İş’in üç genel başkan yardımcısı, 600 bin işçiyi kapsayan kamu toplu sözleşme görüşmeleri için önümüzdeki hafta Çalışma Bakanlığına sunmak üzere zam talebini belirledi. Ancak zam oranı açıklanmadı. Pazarlığı yapılacak rakamdan haberi olmayan işçiler tepkili: “Neyi kimden gizliyorsunuz, taslağı açıklayın.”

22 bin 131 TL Türk-İş'in belirlediği açlık sınırı

72 bin TL Türk-İş'in belirlediği yoksulluk sınırı

30 bin TL kamu işçisinin ortalama ücreti

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
BİRTEK-SEN Genel Başkanı Mehmet Türkmen'in tutukluluğuna yapılan itiraz "kaçma şüphesi" gerekçesiyle reddedildi.

Evrensel'i Takip Et