Barış Meclisi raporu ve çözüm süreci
Türkiye Barış Meclisi’nin, ‘Çözüme Doğru: Olasılıklar, İmkânlar ve Sorunlar Üzerine Değerlendirme’ başlıklı, kapsamlı-kolektif çalışması ilan edildiğinde, henüz Ağrı Diyadin’deki provokasyon yaşanmamıştı.
Yine, AKP Hükümetinin 2015 Genel Seçim Beyannamesi’ndeki ‘barış, müzakere ve çözüm süreci’ ve dolayısıyla Kürt sorununun demokratik çözümü kapsamlı önerileri de matbaaya giderken düşüp kaybolmamıştı!
Ancak, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Kürt sorunu yoktur, Kürt vatandaşlarımın sorunları vardır” biçimindeki açıklaması ve yine 28 Şubat 2015 tarihinde Dolmabahçe’de Hükümet temsilciler ve Kürt Hareketi temsilcileriyle yapılan ortak basın toplantısına ‘şerh koyması’, (her şey bir yana) nasıl bir türbülansa girdiğimizin işareti gibiydi.
“AKP zaten samimi değildi”, “ hep ayak sürüyordu”, “başından beri ipe un serdi” gibi tanımlamaları bir yana bırakarak söyleyecek olursak, seçim süreciyle birlikte AKP Hükümeti Kürt sorunu, barış, çözüm ve müzakere sürecinde “dönemsel” bir söylem ve bir çalışma benimsemiş oldu. Başka bir ifadeyle, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘Türk Tipi Başkanlık’ aşkı, AKP Hükümeti’nin uzun bir süredir Kürt sorununda verdiği görüntüyü hepten silikleştirdi.
Öcalan’ın 10 Maddelik Dolmabahçe Mutabakatı Beyannamesi yok sayılmak yerine, ‘bir yol haritası’ işlevi görebilecek süreç işletilmiş olsaydı, ne Mazıdağı operasyonu, ne Dağlarca’daki silah sesleri, ne Ağrı Diyadin’deki provokasyon olurdu.
Barış Meclisi’nin ‘Çözüme Doğru: Olasılıklar, İmkânlar ve Sorunlar Üzerine Değerlendirme’ raporu dünya ve Türkiye tarihi bakımından oldukça uyarıcı veriler sunuyor. Rapor, gerektiği gibi ilgi bulmuş olsaydı ve raporu oluşturan temel değerler üzerinde bir nebze düşünülmüş olsaydı, sürecin bu yöne girmesine engel olmak da mümkün olabilirdi! Aslında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamaları nereye doğru gidildiğinin ve hangi duvara çarpılacağının haberini veriyordu. Yapıldığı andan itibaren açıklamalar, derin bir kaygı yaratmaya yetmişti. Kimileri, bu farklı okumayı tavsiye ederek, kaygıları yersiz bularak Kürt sorununun demokratik çözümü ve müzakere süreci için ‘macunun tüpten çıkmış olduğu’ değerlendirmelerini yapsa da, ne yazık ki gelişmelerin yönü kaygı duyanları haklı çıkaracak biçimdedir.
Yukarıda da dikkat çekildiği gibi, Barış Meclisi’nin raporu önemli bir uyarı niteliğindeydi. Ancak bu pek algılanmadı, anlaşılmadı.
7 Nisan 2015’te, İstanbul’da basın ve kamuoyu ile paylaşılan Barış Meclisi raporu önemli tespitlerle birlikte zengin öneri ve uyarılarla dolu. Raporda bir de kronoloji var. Sürecin ilanı olarak da okunabilecek olan, 3 Ocak 2013 tarihinden, yani dönemin DTK Başkanı ve Mardin Milletvekili Ahmet Türk ile Batman Milletvekili Ayla Akat’ın İmrarılı’da PKK Lideri Öcalan’la görüşmesinden, 28 Aralık 2014 tarihine kadarki bir çok iniş, çıkış, gerilim ve çabayla geçen süreç özetlenmiş.
Ancak raporun esası adeta bir yol haritası niteliği taşıyor. Deneyimler, birikimler, engeller, önyargılar, çatışmalar, çatışmasızlıklar gibi bir çok birikim hassas bir süzgeçten geçirilerek sunulmuş. Okunduğunda bu rahatlıkla görülebilecektir.
Raporun, başta AKP Hükümeti olmak üzere, öncelikle masanın iki tarafındaki muhataplar, tüm siyasi parti ve politik çevreler ve tüm halklarımıza bir uyarı mahiyeti taşıdığı ne yazık ki pek anlaşılmadı. Oysa bu gün yaşanan süreç rapora kulak vermeyi elzem hale getiriyor.
Kapsamlı ve kolektif hazırlanışı, soruna farklı pencerelerden yaklaşarak, dar ve tek düze kalmamış olması bir yana, her bölümdeki temel kaygısıyla rapor, “barış, çözüm ve müzakere süreçleri için bir ders kitabı mahiyetinde. Önemli tespitlerden ibaret olmayıp, uyarı ve önerilerle dolu olması ise günümüzde üzerinde daha çok durmayı hak ediyordu.
Zira rapor, üzerinde yürünecek bir yol haritası için temel bir rehber işlevi görebilir.
Seçim sathı mailine girmiş olan Türkiye’de Kürt sorunu gözden ırak tutularak yol alınamaz. Esas meselelerden uzaklaşılarak, her zaman olduğu gibi partiler arası bir kayıkçı yarışının sahnelenmesinden kimse yarar sağlayamayacaktır. Tarihsel sorunlarıyla yüzleşen demokratik bir atmosfer yaratmak yerine, milliyetçi, statükocu rüzgarların pompalanması, dahası kin ve nefret tohumları eken tutumun pompalanması tehlikesi karşısında Türkiye Barış Meclisi’nin ‘Çözüme Doğru: Olasılıklar, İmkânlar ve Sorunlar Üzerine Değerlendirme’ raporunu sadece bir tespitler manzumesi ya da bir çağrı olarak değil, bir çığlık olarak algılamak gerek.
HDP’nin rapordan yeterince yararlanacağını düşünmek olağan bir durum olacaktır, ancak umalım ki, AKP, CHP ve diğer partiler de bu rapora gereken değeri verir.
Evrensel'i Takip Et