25 Nisan 2015 01:00

Adlarını gizleyen çocuklar

Adlarını gizleyen çocuklar

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Bugün 25 Nisan, iki gün önce Türkiye’de 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı kutlandı. “Hangi ulusal egemenlik, hangi bayram, hangi çocuklar?” diye başlayan öyle çok soru var ki... Yazım bu soruların yanıtları hakkında olacaktı; ama sonra başka çocuklar üzerine bir yazı yazmaya karar verdim. Adlarını gizleyen, gizlemek zorunda bıraktığımız çocuklar...
1970’li yılların ortasında mücadelemi birleştirdiğim İlerici Gençler Derneğinde (İGD) adı benim adıma benzemeyen arkadaşlarım oldu. Fotoğraf kolundaki Sarkis, inanılmaz yetenekli, neşeli, yaşam dolu bir arkadaştı. Aynı kolda çalıştığı, sonradan eşim olan Hüseyin Akyüz’ün can arkadaşıydı... Ailesiyle birlikte Gedikpaşa’da üç katlı bir taş evin giriş katında yaşıyordu. Hep birlikte evlerine gittiğimizi, anne babasıyla tanıştığımızı anımsıyorum. Annesinin kaygıyla Sarkis’i odaya çekip bizi neden eve getirdiğini sorduğunu; o da annesine bizim farklı olduğumuzu söylediğini anlatmıştı evden çıkınca... O günlerde 6-7 Eylül olaylarına ilişkin bir şeyler biliyordum, ama 1915’ten söz edildiğini hiç duymamıştım. O nedenle neden korktuklarını henüz bilmiyordum. Babasının bir saatçi dükkanı vardı, kardeşi Garo onunla birlikte çalışıyordu.
Bir gün hep birlikte, babasının saatçi dükkanına gitmek için yola çıktık. Yolda Sarkis bizi uyardı. “Babamın komşuları bizim Ermeni olduğumuzu bilmiyor; orada bana Sarkis demeyin. Benim adım Selçuk; kardeşimin adı da Galip...”
O anda kalbim sıkıştı üzüntüden... Bir Ermeni olan arkadaşım ve ailesi biz Türklerden korkuyorlar; korktukları için gerçek adlarını gizleyip farklı adlar söylüyorlardı. İşte o zaman Sarkis’in annesinin, bizim eve gidişimizden neden tedirgin olduğunu anladım... Bu kez onlar için kaygılanmaya başladım...
Yeni atandığım okulda bir Ermeni öğretmen arkadaşım vardı. İnanılmaz becerikli bir kadındı; elleriyle yaptığı börek çörek ya da pastaları getirip beslenme teneffüsünde bizimle paylaşırdı. Bir yılbaşı gecesi kapımızı çalan Sarkis, öğretmen arkadaşımın tarifiyle yaptığım pastayı yerken neşeyle konuştu. “Bu pastayı mamam da yapar...” Bunu duyunca içimin sımsıcak olduğunu duyumsadım.  Sarkis bizim yanımızda nasıl da mutlu ve rahattı... Gözlerinin içi gülerdi hep; dost arkadaş kardeş yanında olduğunu bilircesine. Kimliğini bize açıkladığı için çok mutlu olmuştum... İGD içinde onun gibi gerçek adını bizimle paylaşan birkaç arkadaş daha vardı. Ancak onca ortak düşünceye ve mücadeleyi paylaşmamıza karşın kimliğini açıklayamayan arkadaşlarımın da olduğunu daha sonra öğrendim.
Sonra 12 Eylül bir karabasan gibi gelip ülkenin üstüne çöktü. Gözaltılar, tutuklamalar, işkenceler, idamlar, öldürümler... Birçok arkadaşımız ortadan kayboldu; ama Sarkis’le bağımız hiç kopmadı. Evlenirken nikah fotoğraflarımızı da kızımın ilk fotoğraflarını da o çekti. Galatasaray’daki evimizin kapısını sık sık çalardı. Yemeği, sözü sohbeti; ülkemiz ve arkadaşlarımız için duyduğumuz kaygıyı paylaşırdık.
Kızım doğduktan bir süre sonra Sarkis Amerika’ya gitti. Ama gitmeden gelip bizimle vedalaştı. Gideceği için çok üzgündüm. “Neden gidiyorsun?” diye sordum. Ama biraz düşününce ben de gitmesi gerektiğine karar verdim. Nasıl gitmesin ki? Hem genç, hem sosyalist hem de Ermeni... Üstelik ailesi de güvenliği ve geleceği için gitmesini istiyordu... Sarkis’le yıllar sonra İstanbul’a geldiğinde karşılaştık. Yine candan sımsıcak bakıyordu gözleri, yine yüzünde kocaman bir gülümseme vardı. Hiç ayrılmamışız gibi duyumsadım. Sonra yine gitti Sarkis...
Şimdi 1915’te neler olduğunu, sağ kalanların neler yaşamak zorunda kaldıklarını biliyorum. Sarkis’in ve adlarını gizlemek zorunda bıraktığımız öteki çocukların nasıl güvensiz, korku dolu bir çocukluk geçirdiğini de... Bu belki küçük bir ayrıntı gibi gelebilir insanlara; ama bir çocuğun, bin çocuğun, yüz binlerce çocuğun yaşadığı ve kuşaktan kuşağa aktardığı bu korku da bir gerçek ve süre giden bir psikolojik travma. Soykırımın 100. yılında, adını gizlemek zorunda bıraktığımız bütün çocuklardan, biz doğmadan önce yapılanlar için özür diliyorum.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa