AKP’li Mahir Ünal, geçtiğimiz günlerde, muhalefetin yükseliş trendine rağmen seçmenin sandıkta “siyasal istikrar” uğruna yine AKP’yi tercih edeceğini çünkü halkın borç yükünün çok yüksek düzeylerde olduğunu söyledi.
Israrla altını çizmeye çalıştığımız bu ilişkinin AKP’li bir vekil tarafından bu açıklıkta itiraf edilmesi oldukça önemli. 13 yıllık bir siyasal iktidarın, halkı yoksullaştırarak kurduğu bağımlılık ilişkisini tüm açıklığı ile gözler önüne seriyor.
Böylece yoksulluğun kaçınılmaz bir ekonomik sonuç değil de, aslında siyasi ranta dönüştürülmüş sistematik bir politika tercihi olduğunu bir kez daha teyit etme imkanı buluyoruz.
Devletin her türlü sosyal işlevini aşındıran AKP Hükümeti, iç talebi genişletme politikasını gelirin görece daha eşit yeniden dağılımı yerine halkı borçlandırmaya dayandırarak bugüne gelmiştir. Bu çerçevede AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılında hane halkı borç oranının GSYİH’ya oranı yüzde 1.8 iken, bu oran 2014 yılında yüzde 20’yi geçmiştir. Hane halkı gelirinin yarıdan fazlası (yüzde 55) borç ödemeye ayrılmış durumdadır. Son 12 yıl içinde tüketici kredisi borcu 141 kat, kredi kartı borcu ise 17 kat artmıştır. Kredi kartı borçlularının yarısından fazlası ücretli emekçilerdir.*
Halkın derinleşen borç krizini tüm çıplaklığı ile ortaya koyan bu veriler, AKP’nin 13 yıldır ortaya koyduğu ‘siyasal istikrar’ın seçmen rızasından ziyade halkın tüm yaşamını tehdit eden borç yükünden kaynaklandığını göstermektedir. Nitekim yapılan akademik çalışmalar da bu sonucu destekliyor ve halkın kendi çıkarına uygun olmayan bu sistemin “istikrarında” ısrar etmesinin aslında sırtındaki borç yükünden kaynaklandığını ortaya koyuyor. İçinde yaşadığı evden kullandığı arabaya, telefonundan giyim kuşamına kadar her şeyin borç karşılığı olması; yoksul kesimi, tıpkı sınıfsal karşıtı olan patronlar gibi, bu düzenin devamından yana tutum almaya zorluyor.  
Öte yandan halkın siyaset yapmasının, sınıf mücadelesinin önüne koyulan bariyerler ise bu işleyişi gizlemeyi kolaylaştırıyor.
Dolayısıyla bugün kutladığımız 1 Mayıs da en az 7 Haziran seçimleri kadar tarihi bir önem taşıyor. İşçi sınıfının faşizmin yalnızca bir barajını değil bütün barajlarını aynı anda yıkabilmesinin yolu 1 Mayıs’ta haykırdığı sınıf taleplerini halkların ve tüm ezilenlerin demokrasi mücadelesiyle ortaklaştırmaktan ve seçimlere bu şekilde taraf olmaktan geçiyor.
Gasbedilen 1 Mayıs alanını geri almanın yolu ise kentin tüm meydanlarını 1 Mayıs alanına çevirmekten.
Haydi meydanlara!
Yaşasın 1 Mayıs!
Biji 1 Gulan!    
* Veriler; Kıvanç Yiğit Mısırlı ve Mustafa Kahveci’nin “Sandık- Sokak İkiliğinin Arkasına Bakmak” başlıklı yazısından (http://www.evrensel.net/haber/111096/sandik-sokak-ikiliginin-arkasina-bakmak) ve Erkan Aydoğanoğlu’nun eğitim notlarından alınmıştır.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Metal tokat

Metal tokat

Renault işçileri, yaşadıkları sorunlar karşısında patronların yanında duran şube yönetimine karşı harekete geçti: Delege sayısının 3 katı aday çıktı, seçimlere katılım rekoru kırıldı, şubenin belirlediği adaylar geride kaldı. 200 bin metal işçisini ilgilendiren MESS grup sözleşmesi öncesi Metal Fırtına’nın amiral gemisi Renault’da yapılan seçimler sendikal bürokrasiye tokat oldu.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
12 Mart 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et