01 Mayıs 2015 01:00

1 Mayıs ve işçi sınıfı

1 Mayıs ve işçi sınıfı

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Bugün 1 Mayıs, Uluslararası İşçi Sınıfının Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü. 1 Mayıs işçilerin 8 saatlik iş günü mücadelesinin bir ürünüdür. 2. Enternasyonal’in 1889’da 1 Mayıs’ı Uluslararası İşçi Sınıfının Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü olarak kabul etmesi, ABD başta olmak üzere çeşitli ülkelerin işçilerinin sermayenin yoğun sömürüsüne karşı 8 saatlik iş günü talebi için yürüttükleri, çoğu zaman kanlı bir biçimde bastırılmak istenen mücadelelerinin üzerinden gerçekleşti. O tarihlerde pek çok ülkede işçiler 12 saat ve üzerinde çalışıyorlardı ve vahşi sömürü koşulları çok yaygındı.
Bugün büyük tekelci sermayenin ideologları ve her renkten savunucuları, artık işçilerin Engels’in İngiltere’de emekçi sınıfların durumunda anlattığı sefalet ve sömürü koşullarında yaşamadıkları ile övünüyorlar. Ama bunları ileri sürerken iki temel gerçeği unutuyorlar. Bunlardan birincisi: işçilerin kendi koşullarını düzeltmek için verdikleri olağanüstü mücadeleler ve bu mücadelelerin ayaklanmalar ve devrimlere yol açmasıdır. Rus işçileri Ekim Devrimi ile sermayenin egemenliğine son vermiş, ilk işçi devletini kurmuş, sosyalizmi inşa etmeye başlamışlardı.
Unutulan ikinci temel gerçek ise ileri büyük ülkelerin sömürgecilik ve daha sonrasında emperyalizme yönelerek, dünya halklarının sırtından elde ettikleri büyük kârların küçük bir kırıntısını kendilerine bağlı güçlü bir işçi aristokrasisi yaratmak harcamaları ve işçi sınıfının koşullarını nispeten düzeltmek zorunda kalmalarıdır. Tekelci kapitalizm bunu işçileri sevdiği için değil, tehdit altındaki ücretli kölelik düzenini korumak için yaptı ve yapmak da zorundaydı. Yoksa kendileri için cennet, işçi ve emekçiler için cehennem olan bu sömürü düzenleri yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kalabilirdi. Sonuçta nereden bakılırsa bakılsın işçi sınıfının mücadeleleri kapitalizmden, ücretli kölelik düzeninden zorla bazı hakları koparıp aldı ve onu kısmen “ehlileştirdi.”
Sovyetler Birliği’nde sosyalizm Kruşçev dönemi ile birlikte adım adım terk edilmeye başlandı, işçi sınıfının ve halkın kazanımları tasfiye edildi. Nihayetinde Gorbaçov’da fiili durumu yasal hale getirdi. Dünya sermayesi bu durum sosyalizmin yenilgisi olarak ilan etti ve uluslararası işçi sınıfının sosyalizm idealleri ağır bir yara aldı. Bu tekelci kapitalizm için altın bir fırsattı. Hemen her ülkede işçi sınıfının tüm kazanımlarını geri almak için şiddetli ve yoğun bir saldırı başlattı. Özelleştirmeler, emeklilik yaşlarının yükseltilmesi, çalışma koşullarının kötüleşmesi, eğitim ve sağlığın giderek daha fazla kâr getiren sektörlere dönüştürülmesi, kapitalist sistemin kaçınılmaz olarak içine yuvarlandığı her kriz döneminde işçilere ağır bir fatura çıkarılması gibi sonuçlar işçi ve emekçilerin yaşamlarını daha da zorlaştırdı. Tekelci kapitalist sömürü zirve yaptı. Devletlerin bayraklarındaki “Her şey tekelci kapitalizm için, her şey onun azami kârı için” ilkesi daha da belirginleşti ve öne çıktı.
Bütün bunlara işçi sınıfının eski durumunda olmadığı, koşullarının değiştiği, sosyalizmin uygulanamaz olduğunun görülmesi gibi ideolojik bir saldırı eşlik etti. Bu saldırılara solun liberal kesimleri ve piyasacı sosyalistler de katıldı. Ama emperyalist ideologların ve her türden kapitalizm savunucusunun üzerinden atladıkları, betonlamak istedikleri temel gerçekler hâlâ yerli yerinde duruyor. İlk temel gerçek sermaye ile işçilerin arasındaki ilişkidir. Ücretli kölelik ve artı değer sömürüsü hiç değişmeden devam ediyor. Dünyanın hemen her ülkesinde işçiler daha şafak sökmeden fabrikalarına gidiyorlar ve iş güçlerini sermayenin daha da büyümesi için harekete geçiriyorlar, tüm maddi değerleri yaratmaya devam ediyorlar. İşçilerin makineler ve iş araçları tarafından öğütülen yaşamları, akıtılan terleri, kanları ve alınan canları sermayenin cenneti oluyor. Dahası iddiaların aksine bugün dünya çapında işçi sayısı tarihinin hiç bir döneminde olmadığı kadar çoktur!
Evet İngiltere’de işçiler 19. yüzyılın koşullarında sömürülmüyor ve yaşamıyorlar! Ama tekelci emperyalist sistem Bangladeş’te, Hindistan’da, Çin’de, Türkiye’de vb. pek çok ülkede daha beter çalışma ve yaşam koşulları yarattı. Erdoğan Soma katliamını savunurken bu nedenle İngiltere’ye, Avrupa’ya gönderme yapıyordu! Emperyalist efendi ve ideologlar için, liberal solcular için bütün bu gerçekler, üstü örtülmesi gereken tatsız şeylerdir ve Batılı politikacılar, devlet adamları ve düzenin arsız savunucuları için bütün bunlar kapitalizmin bir parçası, doğal sonucu olarak sayılmazlar. Hatta bu ülkelerde yaşayanlar yakıp yıktıkları diğer ülkelerdeki halklar gibi insandan bile sayılmazlar! Sadece emperyalist merkezlerin bazı parlak şehirleri kapitalizmin Kabeleri olarak kutsanır. Pek çok şehir ve yerleşim yeri ise adeta bitkisel bir yaşam sürmektedir. Kokuşmuş kültürü ve yaşamıyla, çürümüş zevkleriyle, sanatsal yaratıcılık ve düş gücünün bitirilmesi ile kapitalist dünya ayakta çürümektedir.
Kapitalizmin, büyük sermayenin yarattığı bu köhnemiş dünya her tarafından yıkılmakta ve dökülmektedir. Bu dünyanın tarihin çöp tenekesine atılmasını hiç bir gelişme önleyemeyecektir. İşçilerin bugünkü bilinç ve örgütlenme düzeyi ne kadar geri olursa olsun, halklar arasında uluslara, dinlere, mezheplere dayanan kışkırtma ve çatışmalar ne kadar derinleştirilirse derinleştirilsin bu son kaçınılmazdır. Mültecileri önlemek için batan, batırılan tekneler aslında emperyalizmin, bu dünya düzeninin batmakta olduğunun habercileridir. Sermayenin sözcüleri ve ideologları da bu gerçeği çok iyi bilmektedirler. Bu nedenle onlar işçi sınıfının değiştiğini, sosyalizmin öldüğünü bilmem kaç bininci kez kanıtlamaya çalışıyor, sahte zafer çığlıkları atıyor, neşeli ıslıklar çalıyorlar. Ama mezarlıktan geçerken korkmamak için çalınan ıslıklar bunlar, onlar kendi mezarlıklarında dolaşıyorlar!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa