08 Mayıs 2015 01:00

Çalışarak yoksullaşmak

Çalışarak yoksullaşmak

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Geçtiğimiz günlerde iki önemli araştırmanın sonuçları yayımlandı. Bu araştırmalardan birisi OECD tarafından, diğeri ise TÜİK tarafından yayınlandı. Birbiri ile bağlantısı olmayan bu iki araştırma Türkiye’deki işçi ve emekçilerin çalışma ve yaşam koşulları herhangi bir bulanıklığa, yanılmaya imkan vermeyecek bir biçimde çok net bir biçimde ortaya koyuyordu. Evet araştırmaların birbiri ile bağlantısı yoktu ama işaret ettikleri sonuçlar aynı yönü gösteriyordu ve biri diğerinin eksik parçalarını tamamlıyordu.
Önce OECD –Ekonomik ve Yardımlaşma İşbirliği Teşkilatı- araştırmasından başlayalım: “OECD araştırmasına göre Türkiye’de insanlar yılda 1855 saat çalışıyor. Bu OECD ortalaması olan 1765 saatten daha fazla. Haftada 50 saat ya da fazla çalışan işçilerin genel çalışanlar içindeki payı OECD ülkelerinde çok fazla değil. Ancak Türkiye’de işçilerin yüzde 43’ü, OECD’deki yüzde 9 ortalamanın kat kat fazlası olarak çok uzun saatler çalışıyor. Genel olarak Türkiye’de erkekler ücretli işlerde daha fazla zaman geçiriyor. Türkiye’de ‘ücretli işlerde’ erkeklerin yüzde 47’si, kadınların ise yüzde 33’ü çok uzun saatler çalışıyor.” Yani erkek işçilerin yüzde 47’si haftada 59 saatten fazla çalışıyor. Pazar gününü dışta tutarsak bu işçiler için günlük çalışma 9.8 saati, yani neredeyse 10 saati bulmaktadır. Yalnız burada OECD araştırmasının “en az” üzerinden olduğunu dikkat çekmek gerekiyor, gerçekte bir üst sınır bulunmuyor.
Bu araştırmanın ortaya koyduğu ilk temel gerçek ülkede çalışma saatlerinin aşırı uzun olduğudur. Bu uzunluğun ilk nedeni büyük sermayenin, patronların aşırı kâr hırsı ve artı-değerde sömürü oranını doğrudan yukarı çeken ve çalışma saatlerinin uzatılması ile sağlanan mutlak artı değer sömürüsünün vahşice yaygınlığı ve egemen hale gelmesidir. AKP Hükümeti büyük patronlar için cennet olan bu çalışma koşullarını doğrudan desteklemekte ve onun koruyuculuğunu yapmaktadır. Bu tablonun ortaya çıkmasının ikinci nedeni ise işçilerin örgütsüzlüğü ve sendika yönetimlerinin işçi sorunlarına olan ilgisizliğidir. Bütün bu koşullar bir araya geldiğinde OECD içinde bir “Çin” yaratılmış durumdadır.
Yayınlanan ikinci araştırma ise devletin kurumu olan TÜİK’e –Türkiye İstatistik Kurumu- aittir. Bu araştırmaya göre ülkede hane halkının yüzde 22.4’ü yoksulluk sınırının altında yaşamaktadır. Ailelerin çocuk sayısı arttıkça yoksullukları da ağırlaşmaktadır. Araştırmaya göre: “Bağımlı çocuğu olmayıp yoksulluk sınırının altında yaşayan hanehalklarının oranı yüzde 7.7 düzeyindeyken, bağımlı çocuğu olup yoksulluk sınırının altında yaşayan hanehalklarının oranı, bunun 3.5 katından fazla olan yüzde 27.2’yi buluyor... TÜİK verilerine göre, iki yetişkinli, üç ya da daha fazla bağımlı çocuğu olan hanehalklarının yoksulluk oranı 2013 yılında yüzde 49.6 oldu.”
OECD’nin en fazla çalışan işçi ve emekçilerin ekonomik durumu bu. Durumu tek cümle ile özetlemek gerekirse aşırı çalışma ve aşırı yoksulluk Türkiye işçi ve emekçilerinin kaderi durumundadır. İşçi ve emekçiler çalıştıkça yoksullaşmakta, yoksullaştıkça daha fazla çalışmaya mahkum olmaktadır. Aşırı çalıştırma ekonomik sefalete engel olmamakta, işçi ve emekçi aileleri ekonomik olarak çökertilmektedir. Durumuna itiraz eden işçi ve emekçi ise sermaye ve hükümetin baskısına maruz kalmakta, grevi yasaklanmakta, sendikada örgütlenmek istenmesi engellenmektedir.
Emekçi ailesinin ekonomik çöküşünü ortaya koyan bu acı tablonun bir de bununla doğrudan bağlantılı olan başka bir boyutu vardır. Bu boyut emekçi ailesinin aile yaşamının bitmesidir. Anne ve babalar çocuklarına vakit ayıramamakta, insanca yaşam sağlayacak olanakları onlara sunamamaktadırlar. Oysa yapabileceklerinin azamisini yapmalarına rağmen! Yani aşırı çalışmaya, kendilerini bu çalışma içerisinde tüketmelerine rağmen! Elde ettikleri sadece yoksulluk ve sefalet, aile yaşamının bitmesi, sosyal yaşamın tükenmesidir.
Üstelik bütün bunlar her fırsatta aileyi koruduğunu söyleyen, onlardan sürekli üç çocuk yapmalarını isteyen, bunun karşılığında onlara küçük sadakalar sunan AKP Hükümeti döneminde yaşanmaktadır. Büyük sermaye ve onun hizmetindeki AKP Hükümeti bütün o yalanlardan, yanıltıcı propagandadan arındırıldığında aslında emekçi ailelerine ‘sermayeye ucuz iş gücü yetiştirin, onları sermayenin öğütücü koşullarına teslim edin’ demektedir. Peki ama bu devran böyle gider mi? Seçim dönemi bütün bunların işçi ve emekçi kitlelerine olanca açıklandığı ve sermayenin ve hükümetin teşhir edildiği bir dönem değil mi? On milyonlarca emekçinin bütün bunlardan haberdar edilmesi için bu dönem büyük olanaklar sunmuyor mu?

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa