10 Mayıs 2015 01:00

Kompleksli 'solculuk' barajı da aşılacak!

Kompleksli 'solculuk' barajı da aşılacak!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Bu seçimlerin en özgün boyutunun Tayyip-AKP iktidarı ile HDP arasında düğümlendiği çok açık. Daha en başından ‘siyasal nesnellik’ olarak tanımladığımız bu özgünlüğü her geçen gün çok daha açıktan, pratik olarak da izliyoruz artık. Siyasal gelecek ve kurgularını, HDP’nin baraj altında kalmasına bağlayanların ‘saha’da neler yaptıkları ortada. “Süper olur” diyen ‘yaver’e ve elbette elinde Kuran’la HDP’nin nasıl dinsiz imansız olduğunu ispatlamaya çalışan ‘başreyis’in çırpınışlarına bakın yeter. Görülüyor ki, ateş bacayı iyice sarmış durumda…
HDP’nin bu pozisyonunun Türkiye’nin bugünkü siyasal haritasında önemli bir boşluğa, bir ihtiyaca denk düştüğü anlaşılıyor. ‘Barajı aşarak Tayyibi durdurmak’, hiç ihtimal verilmeyen çevrelerde bile gözlemlenen bir eğilim haline geliyor. Bir başka sesin, bir başka dinamiğin mayalandığına şahit oluyoruz.
Ama bazı sol çevreler bu coşkuya, bu umutlu dinamiğe ortak olmamakta ısrarlı hâlâ. Sadece kendi mesafeli duruşlarını ‘realize’ edecek argümanlarla yine kendilerini ‘idare etmek’ kaygısındalar. Çokça durmuştuk üzerinde; seçimlere dair, bir tür ‘apolitik’ mevzide, sadece kendi taraftarlarını ikna etme kaygısı bu.
BirGün gazetesine ‘mutad’ röportajlar veren Oğuzhan Müftüoğlu mesela… Ayrıntılı durmayacağız üzerinde ama ÖDP’lileri ‘ikna’ etmeye çalıştığı açık ve ama bunu bile ne ölçüde başarabileceği tartışılır.
Özünde HDP’yi destekleme eğilimiyle tartışıyor Müftüoğlu. HDP’de aday olan eski Dev Yol’culara ‘çakıyor’; oltaya takılan ‘yem’siniz diyor! ÖDP girdiği her seçimde önseçim yapmış ya (!) önseçim yapmayan HDP’ye bir de buradan ders veriyor! EMEP’in HDP’de barınamadığını araya sokuşturmayı da ihmal etmemiş. Meselenin HDP’ye katılmak olmadığını, seçimde güçbirliği yapmak olduğunu bile bile böylesi bir ‘karartma’dan medet ummanın nasıl bir ruh halinden kaynaklandığını tahmin etmek zor olmasa gerek.
Ve elbette barajın aşılmasının, AKP’nin geriletilmesinin, Başkanlık hayallerinin bitirilmesinin küçümsenmesi… Bunlar iyi olur ama çok da büyütmemek gerek türünden top sektirmeler… Asıl önemli olanın ‘devrim’ olduğuna dair o bilindik çağrıştırmalar… ‘Aslolan devrimdir’ tekrarlarının bazen devrimci tutum almaktan kaçmanın bir yöntemi olduğunun tipik örneği işte.
Soru şudur; bugün için Tayyiban-AKP’nin geriletilmesini mi öne çıkarmalı, yoksa bunun bir ‘devrim’ anlamına gelmeyeceğini mi? Kaldı ki AKP’nin geriletilmesinin bir “devrim” olacağını kim söylüyor ki? Ama devir algı yaratma devri ya, bunca yıllık solcu olmakla da bundan muaf olunamıyor demek ki. Taktik bir mesele olan seçim tutumunu ötelemek için stratejik olan ‘devrim’ ölçütüne başvur ve biz safiyane faniler de bunu yutalım; öyle mi “Oğuz abi”?
Evet, hadi şu özet ‘meali’ yutalım bakalım, mümkün mü:
Baraj asıl sola karşıdır ama abartılıyor... HDP aşsa da baraj korunur ve ama yine de HDP’nin barajı aşmasını isteriz...Ve yine ama oylar HDP’ye çağrısı yapamayız!... Başkanlık rejimine karşıyız ama bu mesele de abartılıyor... Ve ama Başkanlık yolu tıkanırsa iyi olur... Ve yine ama bunun için HDP’ye oy verelim çağrısı yapamayız!.. Özetle, benim çağrım Haziran’a!
Sağolsun, bu ‘tutarlılık’, bu ‘açıklık’ karşısında bırakın ÖDP’lileri kim ikna olmaz ki yani…
Geçelim…

Kabul etmek gerekiyor ki, kendisine atfettiği adeta genetik ‘teorik-programatik üstünlüğü’, bir tür hayat içerisinde ‘üstünlük’ psikolojisine teşmil etmiş ve bunu içselleştirmiş klasik ‘sol grup refleksleri ile mücadelenin pratik ihtiyaç ve sorunlarına yanıt vermek pek mümkün olamıyor. Bazıları hiç değişmiyor maalesef.
Demirtaş’ın ‘ilkelerimiz doğrultusunda kimlerle koalisyon kurup kurmayacağımızı seçim sonrası tartışırız’ sözlerinden, ‘eyvah, satılıyor muyuz yoksa, AKP’yle koalisyonun habercisi mi bu sözler’ diye bildiri basan solcular ülkesi burası!
Yine o stratejik olanı taktik olanın önüne koyma hali! Hadi bunu bir tarafa koyalım; AKP'yle HDP arasında 'geçişkenlik' alanında duran seçmeni de hedeflediği için özellikle 'yoruma açık' bırakılmış ve aslında gayet açık olan bu sözlerdeki diplomatik 'meal'i sezmek çok mu zor?
Böylesi bir koalisyon mümkün müdür? Siyasal nesnellik, iki partinin ilkeleri buna izin verir mi? Demirtaş’ın altını çizdiği  ‘ilkelerimiz çerçevesinde’ sözünün hiç mi bir anlamı yok? Bu dünyada ilkeli olanlar sadece siz misiniz yoksa? HDP’nin programındaki, seçim bildirgesindeki ilkeler, sizce ilke sayılmıyor mu mesela? “Seni Başkan yaptırmayacağız” sözü? Ya da ‘Diyaneti kaldıracağız’ taahhüdü ile Tayyib’in “milletimizin inancı bellidir, Diyanet neden eşit mesafede olsun ki” sözlerindeki derin tezat, bir koalisyonda nasıl bir arada olabilir? AKP-MHP, hatta AKP-CHP gibi akla daha yakın seçenekler dururken ortada, “aha HDP-AKP koalisyonu” endişesini dillendirme iştahı neden?
Kürt hareketine bütün bu güvensizlik hali, gerçek hayatta nasıl karşılık bulmuş, bakmak gerekmiyor mu? AKP’yle hangi konuda uzlaştılar bugüne kadar? ‘Çözüm süreci’ mi? İki tarafın da bu başlık altında farklı şeyler anladığı açıkça anlaşılmıyor mu artık? Evet, kırılgan da olsa süren ateşkes dışında bugüne kadar hangi anlaşma sağlandı? Peki ateşkese karşı olanınız var mı? Kendisini HDP’nin yerine koysun, hangi sosyalist ateşkes konusunda AKP’yle uzlaşmayacağını söyleyebilir?...
Sorular çok… Ama hiçbiri her fırsatta açığa vuran bir kuşku, güvensizlik ve evet kibri ortadan kaldırmaya yetmiyor… Teorisizmle hemhal, kof bir kibir bu ama. Devrimci siyasetten uzaklaştıran, artık karşılık bulması giderek daha da zora düşmüş böylesi kompleksli grupçuluklarla nereye kadar?
Bu barajlar da aşılacak, toprak kayıyor, daha da kayacak!
Duymuyor musunuz?

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa