Bu AKP seçim sonuçlarını tanır mı?
Evet, seçimlerde iktidar partilerinin devlet olanaklarını kendi lehine kullandığı hep görülmüş, tartışılmıştır. Ama bugüne kadar böyle bir Anayasa, yasa tanımazlık, böyle bir hak-hukuk tanımazlık görülmemişti.
Valilerin, devlet görevlilerinin, devletin araçlarının ve kamu binalarının seçimde AKP lehine kullanılması, memurların, öğrencilerin, taşeron işçilerin seçim meydanlarına getirilerek Cumhurbaşkanını, Başbakanı alkışlamaya zorlanması, seçim yasası ve Anayasanın düzenlemelerinin hiçe sayılması, olsa olsa valilerin “CHP’nin il başkanları” olduğu “tek parti dönemi”yle kıyaslanabilir bir düzeye ulaşmıştır.
Bu pervasız seçim ihlallerinin başını da AA’yı, TRT’yi, valileri ve öteki devlet kurumlarını, hatta Hükümeti bile babasından kalma özel çiftliği, çiftliğindeki marabaları gibi kullanan Cumhurbaşkanı çekmektedir. Her gün, “çakma açılış törenleri” düzenleyen, bu törenleri muhalefete saldırı ve AKP’ye oy isteme mitinglerine dönüştüren Cumhurbaşkanı, bütün bu hak-hukuk tanımazlığı elbette AKP ve Hükümeti ile koordinasyon içinde sürdürmektedir.
“Tarafsızlık” yemini de ederek göreve başlayan ama başladığı günden beri de her vesileyle bilinçli olarak Anayasal yetkilerinin sınırlarını aşan Cumhurbaşkanı, seçimi kendisini başkan yapacak bir kampanyaya dönüştürmüştür. Ve bu kampanyayı Cumhurbaşkanı, devletin tüm imkanlarını seferber ederek, bütün masraflarını devlet kasasından ödeterek sürdürmektedir.
Muhalefet partileri bu hukuksuzluğu YSK’ye şikayet etmişler, ama sindirilmiş yargının bir kurumu olarak YSK, bu başvurulara karşı, “Cumhurbaşkanının sorumsuz olduğu” gerekçesini bahane ederek “Belayı başından savan” bir tutum almıştır. HDP bu durumu şimdi Anayasa Mahkemesine götürdü. Ama öyle görünmektedir ki, Anayasa Mahkemesi ne karar alırsa alsın Cumhurbaşkanı bu karara uymayacağını ilan edecektir!
Nitekim bugüne kadar “toplu açılış törenleri”ni tek başına yapan Erdoğan’ın, bunca eleştiri ve tepkiden sonra “inadına” bir adım daha atarak, bundan böyle toplu açılış törenlerine Başabakan Davutoğlu’yu da yanında götüreceği, AKP Genel Başkan Yardımcısı Beşir Atalay tarafından açıklanmıştır.
Bu ise; “Siz ne derseniz deyin, yasa, hak-hukuk, dünya alem ne derse desin umurumuzda değil, biz bildiğimizi okuyacağız!” demektir.
Burada şu önemli soru elbette herkesin aklına gelmektedir: “Seçimin kuralına, yasal ve anayasal temellerine uymayan, bu kurallara uymamayı kendi kazanılmış hakkı gibi gören ve devletin bütün imkanlarını elinde tutan bir Cumhurbaşkanının ve AKP’nin, seçimin sonuçları onların aleyhine çıkarsa, bu sonuçları kabul edeceklerinin bir garantisi var mıdır?”
Bu sorunun mantıklı yanıtı; tersini, seçimi kaybedecek bir AKP’nin, onun arkasındaki Cumhurbaşkanının, kendi aleyhlerine çıkacak seçim sonuçlarına uymamayı da bir hak olarak göreceklerini gösteriyor.
Cumhurbaşkanı ve AKP’nin seçim adaletinin ihlalinin sadece kampanyanın devlet olanaklarıyla yürütülmesiyle sınırlı kalmayacağını, sandık oyunlarıyla, kullanılan oylarla oynamak için ellerinden geleni yapacaklarını gösteren kanıtlar da ortaya çıkmaya başlamıştır. Avrupa’daki seçim sandıklarının önemli bir bölümünün başkanlarının “imamlardan seçilmesi”, Türkiye’de kendilerine yakın memurları sandık başkanı yapmak için harekete geçildiğini gösteren kanıtların ortaya çıkmış olması, AKP’nin “seçim güvenliğini ihlal edeceğini” ve elindeki her yolla (provokasyon, baskı, hile, olmadı seçim sonuçlarını tanımama) seçim sonuçlarını kendi lehlerine çevirmek isteyeceklerini göstermektedir.
Peki, Cumhurbaşkanı ve AKP’nin yasa, hak-hukuk tanımazlık biçiminde ortaya çıkan “güç gösterisi”, bir güçlülük işareti midir?
Hayır!
Tam tersidir!
Çünkü Cumhurbaşkanı ve AKP’nin seçim kampanyasındaki tutumu, güçlülükten çok elinde devasa güç araçları bulunan ama bunları pervasızca kullanmaktan başka seçeneği kalmamış, öz güvenini yitirmiş, ayağının altındaki toprağın kaydığını hisseden bir iktidarın tutumudur.
Tablo; 13 yıldır süren, adeta bir tek parti iktidarından sonra bugün artık iktidarı kaybedebileceği korkusuna düşmüş olan iktidarın, gelip “Ya devlet başa ya kuzgun leşe” köşesine sıkışmışlığın tablosudur. Bu, çöküş halindeki her iktidarın gelip dayandığı yerdir.
Bu aynı zamanda iktidarı kaybetmek istemeyenlerin elindeki güçleri pervasız biçimde kullanacakları anlamını da içerir. Ki, bunu görüyoruz, daha da göreceğiz!
Seçimin sonuçlarının nasıl olacağına bağlı olarak da daha çok göreceğiz.
Evrensel'i Takip Et