Evren ekti; Erdoğan ve AKP yeşerdi
Fotoğraf: Envato
Kenan Evren öldü; cuntasının eseri, bugünün iktidarı şahsında yürürlükte. Anayasası, yasaları ve YÖK türü kurumlarla takviye edilmiş diktatörlük, “demokratikleşme” adına şiddetin dozu artırılmış ve merkezi-oligarşik yapısı güçlendirilmiş olarak. Tekelci sermaye ve kapitalistlerin “kolektif makinesi”nin günümüzdeki işleticileri, Evren’in cunta “çiftliği”nde yeşillenip onun kan çanağından içerek palazlandılar. Evren cuntasının, halkın ve mücadelesinin karşısına diktiği barikatları ölümüne sahiplenip, “İç güvenlik yasaları” türünden polis vahşetiyle takviye ettiler. Evren cuntasının denebilir ki asıl mirasçısı Recep Erdoğan iktidarı olmuştur. İşçi sınıfı ve emekçilerine karşı bir meydan okumayla ve meydan kürsülerinde Alevilere ve Kürtlere karşı Kuran sallayan din bezirganı, Evren’in halk düşmanı tüm politikasını mülk edinmiş durumda.
12 Eylül cuntası ve Evren’in cuntabaşı olarak sahneye çıkışı ABD şefleri tarafından “Bizim çocuklar başardı!” sevinciyle karşılanmış; işbirlikçi büyük burjuvazinin halk muhalafeti karşısında yürürlüğe koyamadığı tüm yasalar askeri zorla uygulanmaya başlanmış; işçi sınıfına, kent-kır emekçilerine, gençliğe, Kürtlere ve Alevi halk kitlelerine karşı sınırsız bir vahşet politikasıyla halk yıldırılmaya çalışılmıştı. Yüzbinlerin gözaltına alınması, milyonların fişlenmesi, idamlar, sokak infazları, işkenceler, düşük ücret ve maaş dayatmaları sendikal-politik faaliyetlerin yasaklanması, Sünni-Hanefi inancının devlet zoruyla dayatılması, din derslerinin zorunlu hale getirilmesi, Alevi köylerine cami yapılarak zorbalıkla Sünni din eğitimi yapılması onun icraatları arasındaydı. Bütün bunlar, tekelci burjuvalardan üniversite yönetimlerine, gazete patronları ve yazarlarından politikacı ve din yobazlarına dek geniş bir cephe tarafından desteklendi; 24 Ocak kararları yürürlüğe kondu, ekonomik-sosyal yaşam ve ilişkiler uluslararası sermayenin çıkarları doğrultusunda yeniden düzenlendi. İşçi sınıfı ve emekçiler ile onların en ileri kesimlerine, devrimci-uyanış içindeki gençlik ve halkın kurtuluşu için mücadele örgütlerine karşı, daha önceleri Hitler, Musolini, Salazar, Pinotche, Franko, Vidella ve Şah Pehlevi gibi diktatörlerin uyguladığı türden şiddet kasırgasıyla, sermaye düzeni ve burjuva devlet aygıtı yeniden organize edildi. Bugünün zorbaları, tarihin belki de en büyük yalancıları, zulmün çanağından içerek ve halkın kanı pahasına semirerek işte bu zeminde yeşillendiler!
Evren cuntasının deneyiminden en iyi yararlanan Tayyip Erdoğan yönetimi oldu. Halkın hak alma eyleminin her türüne karşı polis ve özel güvenlik vahşeti ile, esnaf, sokak lumpenleri, ırkçı-şoven çeteleri(baltalı-satırlı Erdoğan milisleriyle Alperen mangaları bunların başını çekiyor)nin terörü birleşti. 12 Eylül cuntası tarafından şekillendirilen yasalar, hakları için mücadeleye yönelen halk kesimlerine karşı en ağır sonuçlar doğuracak şekilde uygulamaya kondu. Evren “anarşi ve teröre karşı huzur ve güveni tesis etmek”ten sözediyordu. Erdoğan yönetimi “hainlere karşı savaş” çığırtkanlığı yapıyor. Havuç-sopa; vaaz -yalan; satınalma ve dini telkinle yedekleme politikasının eşlik ettiği ve örttüğü yolsuzluk, rüşvet, kent talanı, arazi kapatma, kıyı yağması en “basiretli şekilde” sürdürülüıyor. Özelleştirme, esnek ve kuralsız çalıştırma, ülke ekonomisinin sonuna dek uluslararası sermayeye açılmasının yolunu cunta açmıştı. Sonrakilerle birlikte Erdoğan hükümeti tarafından pervasızca sürdürüldü. Ülkede zenginler çoğaldı, servetlerini katladılar. Yoksulluk ve işsizlik arttı. En zengin %10, ülke toplam zenginliğinin yarısına sahip durumda. Cuntacılar ne kadar servet yığdılar bilemiyoruz, ancak kurşun ve tankla yolunu genişlettikleri talandan Özallar, Çillerler, Erdoğanlar, Unakıtanlar, Zaraplar, Çallıklar, Ülkerler, Albayraklar ve çeşitli diğer kasaba bezirganları milyar dolarları istifleyerek arsızca yararlandılar. Bu soygunun diğer yanında, %23’ü yoksulluk sınırları altında, %48’i yoksul, bir milyonu açlık sınırında, %11.3’ü işsiz(altı milyonun üzerinde), 4.5 milyonu kayıt dışı ve asgari ücretin altındaki bir ücretle ve büyük çoğunluğu asgari ücretle çalışan, sosyal hakları gaspedilen; esnek-kuralsız çalışmaya ve karşılıksız fazla mesaiye zorunlu tutulan ve ülke toplam “milli gelir”inden aldıkları pay yıldan yıla gerileyen, ücretleri reel olarak %13 oranında değer kaybeden işçiler ile kent ve kırın, kadınlar başta olmak üzere halkın milyonlarcası duruyor. Cuntacılar “huzur ve güven” vaadediyorlardı; “istikrar ve demokrasi“ söylemi, AKP ve yönetiminin bir devlet kurumlaşması olarak mutlak hakimiyetinin örtüsü olarak kullanılıyor.
Ancak, değişim denilen o yenilmez hareket yasası da işlemeye devam ediyor. Cuntacıların olduğu üzere bugünün zorbalarının bastıkları “toprak” da heyelan halinde! Yıkımının alametlerini gören Erdoğan iktidarı bundandır ki, tüm devlet kurumlarını ele geçirmiş olmasına rağmen, kendi yasalarını ve burjuva meşruiyetini dahi çiğnemektedir. “Millet iradesi“ ve “sandık“ söylemi demagojik olarak sürdürülse de, burjuva parlamenter sistem, burjuva yasaları ve “millet iradesi“ Erdoğan yönetimi için artık bağlayıcı değildir. Burjuva parlamenter sistemin 10 Ağustos 2014’te “miadını doldurduğunu“ söyleyen Erdoğan, 7 Haziran seçimlerinin “Milletvekili Genel Seçimi“ olmasının anlamsızlığını da ilan etmiş oldu. “Anayasayı tanımıyorum“ diyen eski içişleri bakanı ve HDP’ne karşı istihbarat-kontra savaşı yürüten Davutoğlu’nun sözde ideolog gardiyanıyla birlikte padişahlığın üç silahşörü, saltanat tahtını ne pahasına olursa olsun sürdürme çabasındalar. Somut politik pratikleri, bugünkü iktidar partisi ve onun devlet yöneticilerinin öncekilerle kıyas kabul etmez bir cihadcı-çıkar grubu olduğunu kanıtlamıştır. Bunların çıkarları ve evet “dava“ları için göze almayacakları kötülük ve yapmayacakları çılgınlık olmayacağı açıklık kazanmıştır. 1 Mayıs’a yönelik saldırı, grevci işçilere yönelik yasakçılık, polise öldürme dahil tanınan olağanüstü yetkiler, HDP’ne yönelik baskı ve saldırı ve kesintisiz şekilde sürdürülen mezhepsel ve etnik çatışma kışkırtıcılığı kanıtlardan bazılarıdır. Bunlar, kendi deyişleriyle “kefen“cidirler-kefenci!
Bunları, ancak birliğini sağlamış, hakları için dövüşmeye kararlı halk kitlelerinin mücadelesi durdurabilir. Bu mücadelenin sokakta, fabrikada, işyerlerinde ve burjuva parlamentosu dahil bütün alanlarda sürmelidir! İşçi sınıfının en modern birliklerinin saflarında başlayan uyanışın büyümesi, kent ve kırın ezilenlerinin hak mücadelesinde birleşmesi; Kürt emekçileriyle Alevi halk kitlelerinin işçilerle aynı barikatlarda biraraya gelmelerine ihtiyaç vardır. Bu mücadele, -Erdoğan tarafından “ilga“ edilmesine rağmen-, burjuva parlamentosunda halktan yana parlamenterlerin varlığı durumunda, o mevzilerin kullanılmasıyla daha da güç kazanacaktır. Bu bakımdan, gerici seçim barajının yıkılması, halkın ve onun ileri kesimlerinin bir kazanımı olacaktır. Bunu başarmalıyız ki, Hitler olmaya hevesli zamane Muaviyesinin emelleri kursağında kalsın, ve cunta mirasçıları bir şamar yemiş olsunlar.
- Kaosun geniş mezarlığı 12 Aralık 2024 05:20
- ‘Suriye pastası’ ve duvarların dışına bakmak! 05 Aralık 2024 06:50
- Değişim; nasıl ve hangi yönde? 28 Kasım 2024 06:45
- Kürtçe eğitim Türkiye’yi böler mi? 14 Kasım 2024 04:52
- Bahçeli’nin çağrısı Kürt gerçeğinin neresinde? 07 Kasım 2024 05:41
- Sorun yoksa, telaş niye? 31 Ekim 2024 06:54
- Çürümenin toplumsallığı ve çürüyeni yönetme politikası 24 Ekim 2024 12:47
- İktidarın ekonomi kriterleri 26 Eylül 2024 05:56
- Vicdansızlık! 19 Eylül 2024 05:15
- Derin ve lağımlı bataklık! 12 Eylül 2024 05:58
- Sağın gücü ve işçilerin ‘kör noktası’ 05 Eylül 2024 05:28
- Malazgirt, Bahçeli, HÜDA PAR vs. 29 Ağustos 2024 05:40