‘İkinci katın merdivenlerine gelince durdu’

“İkinci katın merdivenlerine gelince durdu.” 

Bu cümle bir kitabın ilk cümlesi. İlk cümleler üzerine bir zaman, okuduğum “ilk cümle mühimdir” metinleri yüzünden düşündümdü. Şimdi o kadar da önemli bulmuyorum, her ilk cümle çok hikmetli bir söz söyleyecekmiş gibi beklemek manalı değil. Diyebilen varsa ne âlâ. Ama nedense bu cümleyi birçok ilk cümleden daha çok severim. Sakin ol sevgili okuyucu, birazdan öğreneceksin hangi kitabın ilk cümlesi olduğunu. Ki, söylemezsem ne gam? Google’dan –yerinize baktım– arandığında, kitabın PDF kopyası da dahil olmak üzere, muhtelif sonuç çıkıyor, sorulara yanıt dertlere derman oluyor aramalar. Ama şimdilik, bu yazı sınırında en azından, biraz sabır. 

Kitabın bende üç kopyası var. Ayrı tarihlerde yayımlanmış, yayınevinin kapak malzemesi, kâğıt kalınlığı tercihlerine göre ayrı kalınlıklarda olan üç kopya. Kitabı, her üç kopyasından da okudum. Sanırım kitabın üç kopyasını da birden fazla kere okudum. İnce de sayılmaz; mesela o üç kopyadan birinde 743 sayfa. Birinde 687, ötekinde 640. Bu sondakinden, 640 sayfa olandan söz etmek istiyorum biraz. 

BİR GÜN TEK BAŞINA 
Kimlikteki adı Abdulkadir Pirhasan. Samsun doğumlu, İstanbul Edebiyat mezunu. Edebiyat öğretmenliği, hapislik, yayıncılık ve sinema ve edebiyat var hayatında. Hepsinin yanında, ötesinde, yukarısında yahut parantezinde de, devrimcilik. İlk romanı “Bir Gün Tek Başına”. İşte benim bahsini ettiğim kitap, bu kitap. İkinci katın merdivenlerine gelince durdu.” ilk cümlesiyle başlayan. Vedat Türkali, 13 Mayıs 1919’da Samsun’da doğmuş. “Bir Gün Tek Başına” 1974’te yayımlanmış. Bende üç yayınevinden üç ayrı kopyası var. 743, 687 ve 640 sayfa. 

İLK İKİ SAYFASI KOPUK 640 SAYFA
Radyoda bir program yapacak Yasemin Abla (Göksu). Üniversite talebesiyim, Evrim’le onların büyük evinde film izleyip, bir şeyler okuyup, yüksek tembellikle geçiyor günlerimiz. Dünyanın bize geniş geniş konuştuğu günler. “Beraber yapalım, sen röportajları yap,” diyor Yasemin Abla. Avcumun içi terliyor. İsimler sayıyor, kimlerle konuşuruz diye. Birçoğu çocukluğumdan beri okuduğum, dinlediğim, izlediğim isimler. Heyecanla “Sen istersen...” diyebiliyorum anca. Fakat isimler içinde bir isim var ki, o kısımda avcum terlemekle kalmıyor, kulağımı da yakıyor kıpkırmızı. Vedat Türkali. “Bir Gün Tek Başına”sını bir Kızıltepe sömestr tatilinde neredeyse odadan çıkmadan, ne odası, yataktan çıkmadan okuduğum Vedat Türkali. Vakit gelip çatıyor, Türkali’nin evine gideceğiz. Gece hiç uyuyamıyorum, buluşma yerine de epey erken gidiyorum. Yanıma da Bir Gün Tek Başına’nın o nüshasını alıyorum. İlk sayfası kopuk, ikinci el kitap satan bir Diyarbakır kitapçısından alınmış, ilk sayfa benim tarafımdan tarih düşülerek imzalanmış, ikinci sayfada benden önceki sahibi tarih düşmüş. Bir bahar öğleni gibi kalmış aklımda o gün, hatta belki ilkyaz. Sıcak bir gündü sanırım yahut ben çok terliyordum. 

EL YAPIMI 
Bir kahvede oturdum. Kenan da kahvelerde otururdu kimileyin. Günsel’i beklerken, Rasim’in Citroen’ini trafikte görmüşken, kendiyle konuşmaya başlamışken, Nermin’i düşünürken, kitapçının dertlerinden söz ederken. Yenilmiş ama bize çok benzeyen Kenan. O sıralar henüz bilmediğim İstanbul’dan söz ederdi kitap; Cağaloğlu Yokuşu, Şişli, Beyoğlu, Taksim, Sultanahmet. Neler neler uçuşurdu zihinciğimde. Dalgın kitaba bakarken (ve “acaba bana imzalar mı?” diye düşünürken mahcup) garson belirdi tepemde. “El yapımı limonatamız var.” İçimden, tam bir Kenan gibi “ev yapımı” diye düzelttim ama ona söylemedim. Üstelik limonatayla da pek aram yoktu o yıllar. “Tamam,” dedim “neden olmasın?” 

Sonra Yasemin Abla geldi. Kahveden doğru 30-40 adım atıp eve ulaştık. Apartmanın kaçıncı katıydı, şimdi aklımdan çıkmış ama ben içimden “ikinci katın merdivenlerine gelince durdu.”yu tekrarlıyordum. Kapı açıldı, dipteki odaya gittik, çok güzel sohbet ettik. Sonra kitabı çıkardım, “Uzun zamandır kimseye kitap imzalayamıyorum, ellerim titriyor,” dedi. Ümitsizliğe düşmüştüm ki, “Kalemi uzat,” dedi. Hevesle, iştiyakla, memnuniyetle uzattım mavi mürekkepli kalemi. Adımı yazdı, “Sevgiyle” yazdı ve imzasını attı. Çıkarken bana “Kitabı Diyarbakır’dan almışsın, gördüm” dedi. Sonra çıkan bütün baskılarını edindim kitabın. Üç tane. Birini şimdi, sesli okuyorum bir evde. 
Vedat Türkali’nin doğum gününe yaraşır bir yazı yazmak istemiştim, olmadı. Ama ona şükran yazısı olabildiyse ne mutlu bana. 

Pencere
“İnsanlar birbirlerine bakarlar.” [Yayımlanmamış bir romandan]

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Ülkede 10 milyon kişi 25 bin liranın altında, açlık sınırı civarında bir ücretle çalışıyor.

65 yaş üstü nüfusun yüzde 13’ü geçinebilmek için, inşaat gibi ağır işler de dahil, çalışıyor.

Aile Bakanlığı verilerine göre 3 milyon 690 bin aile sosyal yardımla geçiniyor.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
MEB’in tarikatlardan sonra Ülkü Ocaklarıyla protokol imzalamasının ardından Ülkü Ocaklarının okullarda düzenlediği etkinliklerin propaganda ve eleman kazanmaya dönüştüğü iddiaları gündeme geldi

Evrensel'i Takip Et